Fizyonominin Batı’dan İslam dünyasına geldiğini Doç. Dr. Murat Beyazyüz ile birlikte yazdığımız “Gerçek İnsanın Yüzünde Yazar mı? (Batı, İslam ve Bilim Dünyasında) Kişiliğini İnsanın Yüzünden Tanımak” (Timaş Yayınları) kitabında göstermeye çalıştık. Ele aldığımız konulardan biri de bugün bilim dünyasında meselenin nasıl görüldüğüydü.
İnsan, başlı başına muamma ve biz insan ilişkisine mecburuz. İnsan ilişkisi çok zor, her ilişki tuzaklarla dolu… Nasıl geleceğimizi bilmek konusunda müthiş bir istek duyuyor, bu isteğimiz her türlü falcılık ve kehanet uğraşlarına kaynaklık ediyorsa, karşımızdaki insanın neme nem birisi olduğunu da bir bakışta görmek, anlamak istiyoruz. Karşılaştığımız bir kimsenin kişiliğini hemen ele verecek şifreler aramamız, “yüzden kişilik okuma” konusunda temel motivasyonu sağlıyor.
Diğer insan, bize kendisini yüzü aracılığıyla sunar. Bir insanı tanımak için mutlaka onun yüzündeki anlam denizine dalmak gerekir. Başkalarını sevmek ya da sevmemek onun yüzünde gördüğümüz(ü sandığımız) anlamlar sayesindedir.
Bir insanın yüzüne baktığımızda ilk fark ettiğimiz, bir belirsizlik, sürekli bir farklılaşma, imge avcısı gibi gezinen gözlerimizden hep bir kaçıştır. Zaman zaman bir yüzde sabit bir anlam yakaladığımızı sanırız ama beyhude… O, durmaksızın değişir. Ötekinin tüketilemez, bilgi konusuna dönüştürülemez olan yüzü karşısında her zaman çaresiz kalırız. Karşımızdaki insanın yüzünü tek bir anlama sabitleyememek, o çok övündüğümüz gücümüzü tuzla buz eder. Civa gibi sürekli anlamlar üreten yüzü belli özelliklere raptetmek, oraya baktığımızda gördüğümüz anlamı sabitlemek, karşımızdaki insanın nasıl birisi olduğunu hemen keşfetmek bu yüzden müthiş bir arzudur.
Onun için müthiş bir arzu duyduğumuz kesin ama yüzden kişilik okumanın bilimsel bir geçerliliği yok. İnsan yüzünün anatomik, şekilsel özellikleri ile insanın kişiliği arasında bir ilişki olduğu bugüne dek ispat edilemedi. Peki, hiç ilişki yok mu yüzümüzle kişiliğimiz arasında? ‘Yüzünün meymeneti yok; rabbi yesiri silinmiş’, ‘Yüzünde nur yok’, ‘yüzünden belli nasıl biri olduğu’, ‘içindeki kötülük yüzüne vurmuş’ gibi ifadelerin hiçbir rasyonel temeli bulunmuyor mu?
İnsan yüzünün anatomik kısımlarının ölçüleri veya şekilleri ile kişilik arasında ilişki olmadığını söylemek, insanın yüzündeki anlam denizi ile kişiliği arasında hiçbir ilişki yoktur demekten farklı bir şey elbette ve bu ayrım çok önemli. Biz ruhiyatçılar da insanın kişiliğini anlamaya çalışırken elbette yüzüne bakıyoruz ama sadece yüzüne bakmak, bir insanı anlama çabasının ilk adımı ve bir insanı anlamak için birçok başka adım atmak gerekli. Bir insanın kişiliğini anlamak, onun şimdiki ruhsal durumunu anlamaktan çok daha zor ve uzun bir zamana ihtiyaç gösterir.