İnsan, bir tekniği uygularken ister istemez kendi etkinlik sınırlarını da çiziyor. Etkinlik dediysem sadece kol, kas hareketlerini değil insanın psikolojisini, bilincini de kast ediyorum. Bu durumu en iyi, “insan oyun oynarken oyun da insanla oynar” sözü, açıklayabilir. Modernlikle birlikte teknik, giderek insandan ve hayattan özerkleşti, sistematik bir hal aldı teknolojiye dönüştü. Modernlikte “araçsal aklın öne çıkması”, biraz da bunları içeriyor. Kullandığımız teknolojik ortamın hususiyetlerine uygun bir biçimde hissediyor, düşünüyor, akıl yürütüyoruz. Modern zamanlarda keşfedilen her aletle, aygıtla birlikte zihinlerimiz, düşünce ve davranış şekillerimiz de yeni bir çerçeve kazandı. Nasıl tüfek icat olduğunda mertlik bozulduysa saat, buharlı motor, nükleer silahlar keşfedildiğinde de psikolojimiz ona göre biçim değiştirdi. Teknoloji, dünya görüşümüz üzerinde böylesine etkinse acaba içinde balık misali yüzdüğümüz teknomedyatik dünyada halimiz nicedir? Eskiden teknolojiyi kullanırdık, şimdi bizatihi içinde yaşıyoruz.
Marshall McLuhan, kitle iletişim araçlarının dünyayı giderek küresel bir köye dönüştüreceğini, tek bir genelleştirilmiş bilincin hâkim hale geleceğini söylerken çok haklıydı. 1970'lerin sonlarında kişisel bilgisayarlar ve internet teknolojileriyle birlikte bambaşka bir hal ortaya çıktı. Şimdi artık hangi teknolojileri nasıl kullanacağımızdan değil, teknolojinin bizi nasıl kontrol edeceğinden bahsetmenin daha tanımlayıcı olduğu bir dönemdeyiz. Biz istesek de istemesek de dijital dünya, bizi, zihnimizi, psikolojimizi yeniden formatlıyor.