Vatan, kahramansız olmaz. Ortak vatanımızın bizi birbirimize
güçlü bir şekilde bağlayabilmesi için, buradaki birbirinden farklı
ama bir arada yaşamaktan memnun insanların üst-ideallerinin
atfedildiği kahramanlar olması gerekir.
Kahramanın toplum psikolojisine katkısı, bir bakıma karizmatik
lidere benzer. Toplum, nasıl istek ve ideallerini liderin
karizmasına atfeder ve onu karizma halesiyle diğer insanlardan ve
sıradan hayattan ayırırsa, aynı durum kahraman için de söz
konusudur. Toplum, ideallerini, cesaret ve bilgeliğini
yansıtabilecek kahramanlara sahip olduğunu gördükçe bir süre sonra
kendisini de o kahramanlığın bir parçası gibi hissedecektir. Bu
şekilde kahramanlar, kolektif kimliğin içine alınır, kimlik
duygumuzun oluşturucusu haline dönüşürler. Rol model olarak, ahlaki
değerlerimizin cisimleşmiş, hayata geçirilmiş, ete kemiğe
büründürülmüş hali olarak kahramanlara ihtiyacımız vardır.
Kolektif kimlik oluşumunun unsurlarını inceleyen psikolojik
değerlendirmeler de bu görüşleri teyit ediyor. Modernliğin birçok
faydasının yanısıra toplum psikolojisinde yol açtığı, açabileceği
zararlar üzerine düşünenler, en büyük sorunlardan birisinin
kahramanlık efsaneleri üretememesi olduğu söylüyorlar. Mesela
Ernest Becker, “Toplum, bir şekilde vatandaşlarına kahraman gibi
hissettirmenin yollarını bulmalı. Yirminci yüzyılın en önemli
güçlüklerinden birisi budur” diyor. Modern Amerikan toplumunun
yetiştirebildiği ender bilge kişilerden birisi olan, pek kıymetli
meslektaşım, varoluşçu psikolojinin önder kişiliklerinden Rollo May
de “Psikoterapist ve Mitlere Yolculuk” kitabında aynı saikle
“kahramanlarımız nereye gitti?” diye soruyor. Modernliğin en önemli
problemlerinden birisinin ünlü olmakla kahraman olmayı birbirine
karıştırmak olduğunu söylüyor. “Ünlü kişi, sadece tanındığı için
tanınan biridir”; yaşadığımız zamanlarda Batı toplumunda onlardan
pek ama pek çok vardır ama gerçek bir kahramana nadiren
rastlanır.