Farklı kültürlerden, farklı siyasi anlayışlardan insanların
acaba oturup konuşabilecekleri, ama sahiden konuşabilecekleri bir
konu başlığı kaldı mı diye düşünüyorum. Sahiden konuşabilecekleri
derken, kafalarını sadece karşıdaki insanı anlamaya ve onu
söyleyecekleri konusunda samimiyetle ikna etmeye çalışacakları bir
hali kast ediyorum. Sadece ideolojiler, dünya görüşleri ve yaşam
tarzlarımızda değil farklılığımız, parçalanmamız…
Gündelik hayatın içinde işlevsel olan, tanımlarında mutabık
olduğumuz isim ve sıfatlar, eylem ve etkinlikler dışında aynı
manada kullandığımız kavram ve kelime yok gibi. “Şu marka arabanın
x modelinin kırmızı olanları harika” dediğimizde hepimiz aynı şeyi
anlıyoruz ama somutluktan biraz uzaklaşmaya başlayınca işler
karışıyor, birbirimizi anlamamız zorlaşıyor. Anlıyormuşuz,
anlaşıyormuşuz gibi yapıyoruz. Zira somut karşılıkları olmayan
hemen tüm kavramlar, kelimeler de her birimizin, her grup ve
topluluğun anlayışına göre anlam değiştiriyorlar. Bir panelde, bir
açık oturumda, televizyondaki bir tartışma programında “durun önce
konuşacağımız başlıktan ne anladığımızı ortaya koyalım” desek asla
ittifakla noktayı koyup gerçek münazaraya geçemeyeceğiz. Halimiz
bu.
İşte bu hal içinde, hangi kültürden gelirsek gelelim, ister sağcı
ister solcu olalım, ilgimizi çekebilecek, birbirimizin
söylediklerini anlamaya, anlaşmaya çalışabileceğimiz bir kavram
adayım var: “Yabancılaşma”…