“Onlara, Adem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani
birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş,
diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş,
kıskançlık yüzünden), 'And olsun seni öldüreceğim.' dedi. Diğeri de
'Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder' dedi…” (Mâide/27)
Kurban ibadetinin ne kadar eskiye dayandığını ve nasıl anlaşılması
gerektiğini anlatan bu ayette, güçlü bir psikolojik anlam da sarih
olarak görülüyor. Habil ile Kabil arasındaki gerilimin, aslında her
birimizin, psikolojimizin kendi içinde var olduğunu söylüyor...
Bizi kendi içimizdeki eğilimler konusunda uyarıyor, olumsuz
yanlarımızı görüp meydanı onlara bırakmamamızı, haktan, hakikatten
yana tavır almamızı istiyor. İbadetler de en nihayetinde bu ilahi
uyarı ve isteğin gündelik hayatımıza katılması, olağan akışa kısa
bir ara vererek düşünmemizin sağlanması için değil mi zaten?
Psikolojik zaviyeden kurban ibadetinin anlamları ve işlevleri
konusunda bayramın ilk günü durmaya çalıştık, bu son gün de tam bu
noktadan teslimiyeti konuşmaya başlayabiliriz.
Kurban ve teslimiyet ilişkisi, kurban ibadetindeki diğer tüm
anlamları ve işlevleri kadar önemli... Girişte sunduğumuz Adem'in
iki oğlundan bahsedilen ayetin yanı sıra, 'Kesilen kurbanların
etleri ve kanları bana ulaşmaz, fakat sizin takvanız ulaşır'
(Hac/37) ayeti de, bu önemin bir işareti olarak okunabilir lakin
biz kendi haddimiz içinde kalalım. Kurban ve teslimiyet ilişkisini,
psikoloji zaviyesinden, varoluşçu düşüncenin ve psikolojinin
kurucusu olarak kabul edilen Sören Kierkegaard'ın “Korku ve
Titreme” kitabından yola çıkarak ele almaya çalışalım.