Önde gelen sosyologlardan Anthony Giddens, modernliği anlamamızda birçok katkı içeren analizlerinin yanı sıra, siyasi tavır alışlarıyla da bilinir. Tony Blair’e danışmanlık yapmış, “Üçüncü Yol” adı altında alternatif bir siyasi tarz da önermiştir. Onun “Mahremiyetin Dönüşümü: Modern Toplumlarda Cinsellik, Aşk ve Erotizm” (Ayrıntı Yayınları, Çeviren: İ. Şahin) kitabı, modern toplumda sözünü ettiği alanlar üzerine analizlerin yanı sıra, tüm bu alanlarda ortaya çıkan dönüşümleri hararetle savunması, uç önerilerde bulunmasıyla tanınır. Müsaadenizle akademinin mümtaz şahsiyeti Giddens’ın teorisini özetle aktarmak istiyorum. Sonrasında diyeceklerim var.
Batı toplumundaki aşk olgusunu “romantik” ve “birlikte” aşk olmak üzere ikiye ayırarak inceleyen Giddens, “tutkulu aşk”ın evrensel olduğu fikrindedir ama ona göre “romantik aşk” evrensel değil kültüreldir, Batı kültürüne özgüdür. Romantik aşk, çekirdek ailenin ve çocukluğun, anneliğin sosyolojik birer kategori olarak ortaya çıkmasıyla, evin merkezinin babanın otoritesinden annenin sevgisine kayması ve kadının evdeki tabii ve dış dünyadan kopmuş konumuyla bağlantılıdır; eksikliğin ötekinin fantezideki varlığıyla giderilmesidir. Bu özellikleri nedeniyle romantik aşk, Giddens’a göre hastalıklıdır. Ancak modernlikle, kadının çalışma hayatına, kamusal alana çıkmasıyla birlikte, aşkın doğası değişmeye örneğin “ilişki” terimi ortaya çıkmaya başlamıştır. Kadınlar, modernliğin harekete geçirdiği mahremiyetin dönüşümü sürecini yönetmeyi bilfiil üstlenmişler hem geleneğin baskıcı yanlarını hem romantik aşk ideallerini parçalamışlardır. Kadınların bayraktarlığını yaptığı modern dünyada, artık hastalıklı romantik aşkın yerine, “birlikte aşk” modeli ortaya çıkmıştır. Ötekine açılmaya dayanan, kişiyi değil de ilişkiyi özelleştiren, bu yüzden romantik a...