Başbakanımız Davutoğlu, geçen hafta Ege mitinglerinde çok önemli
bir tespiti dile getirdi. Yassıada cinayetleri sonrasında, Demokrat
Parti'ye destek verenlerin kin ve nefret siyaseti izlememelerinin
önemini vurguladı. Demokrat Parti ve milletin gönlünde taht kurmuş
lideri, böylesine güçlü bir desteğe sahip olmalarına rağmen,
darbecilerin baskı ve cinayetlerine belirgin bir tepki
verilmemesinin nedeni, siyasi tarihimizin üzerinde en çok durulması
gereken sorularından bir tanesi. Bu soruya doyurucu bir cevabımız
yoksa demokrasi mücadelemizin kendine özgü niteliği hakkında
kafamız net değildir.
Birçok yorumcu, özellikle tüm siyasi projelerini “kitlelerin
yüceltilmesi” esasına dayandıran Sol'da yer alanlar, bu soruya
halkı küçümseyerek, onu “cehalete batmış, kolay kandırılan, korkak
ve çıkarcı” (!) diye niteleyerek cevap veriyorlar. Onlara göre,
Demokrat Parti'ye verilen desteğin aslında içi boştur; kitleler,
kendilerini kim kandırırsa, küçük çıkarları için onun peşi sıra
giderler, karşılarında silahlı bir güç gördüklerinde de hemen
korkar, geri çekilirler. Bu millet düşmanı görüşlerini, sahici bir
tezmiş gibi sallayarak küçücük-bunaltılı zihinlerine yelpaze
yapanlar, rahmetli Menderes'in ölümünden önceki son sözleri üzerine
biraz olsun düşünselerdi, hakikati fark ederlerdi: “Hayata veda
etmek üzere olduğum şu anda, devletim ve milletime ebedi saadetler
dilerim.”