“Millet” sözcüğü, canı gönülden kullanan, ideolojisine temel
olarak alan herkes için, tarifi zor olsa bile, anlamı gayet açık
olan bir kavram. “Millet” diyen herkesin ne demek istedikleri
konusunda zihinleri oldukça berrak olsa da bu kelimeyle aynı anlamı
kastetmeyenler de var.
Kimileri “millet” kavramının muhtevasını tamamen etnisiteye dayalı
olarak dolduruyor. Millet anlayışlarını aynı etnisiteden olmakla
sınırlayanları, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tek bir millet
olduğu” sözünden rahatsız olmalarından hemen tanıyabiliyoruz. Yine
aynı şekilde “millet” kavramını, yalnızca Kur'an-ı Kerim
semantiğiyle sınırlı tutarak “millet”in “din” demek olduğunu
söyleyenler olduğunu biliyoruz. Aslında, bu dostlarımız tamamen
haklılar ama toplum-dil etkileşimini hesaba katmazsak... (Kur'ani
bir kavramın toplumsal değişimi ifade etmek için kullanılıp
kullanılamayacağı beni aşan, yapanları da pür dikkat dinlemek
istediğim bir tartışma. Lakin kabul etmek durumundayız ki, bugün
“millet” ıstılah manasının dışına taşmış bir kullanıma da sahip ve
biz şimdi tam da bu kullanımı ele alıyoruz.)
Milletin etnisiteyle ilişkisini, imparatorluktan cumhuriyete
yaşadığımız serencamı, daha sonra ele almak üzere, bir kenara
bırakalım ve “millet” dediğimizde “Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları”nı kastettiğimizi varsayalım. Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının oluşturduğu topluluğa “millet” adını verelim -ki
genel geçer kullanımda aynen böyle yapıyoruz. Ve başlığımızdaki
soruyu soralım.