Devlet ve toplum olarak kendimize özgü bir modernleşme çabası sürdürüyoruz. Aksamalar, tökezlemeler oluyor ama kervan yoluna devam ediyor. Modern yaşama ve düşünme tarzı bizi de epey zamandır etkisi altına aldı. Modern hayatın vakumu hepimizi içine çekiyor, modernliğin hem sağladığı imkanlarla hem karşımıza çıkardığı sorunlarla biz de yüz yüze geliyoruz. Evet, bu süreç bir yanıyla kaçınılmaz bir yanıyla da birçok sorun üretiyor hem modernliğin bizatihi kendisinden hem de buradaki yapının uyum sağlayamamasından kaynaklanan sorunlar... Kendine özgü modernleşme çabamıza bir itirazımız yok ama bu süreçte bize ne olduğunu, muhafaza etmemiz şart olan değer ve erdemlerin nasıl etkilendiğini çok iyi düşünmek, olanın bitenin hep farkında olmak şartıyla.
Yok yok “Batı’nın ilmini, fennini, teknolojisini alıp kendi ahlaki yapımıza sahip çıkalım” diyenlerden değilim. Zaten bu sözlerin edildiği zamanlardan bu yana köprülerin altından çok sular aktı. Artık bilimin işleyişiyle, bilim-kültür ilişkisiyle ilgili çok fazla bilgiye sahibiz. Bu arada teknolojinin sadece hayatı kolaylaştırıcı alet-edevattan ibaret olmayıp zihin biçimimize doğrudan etki ettiğini de artık biliyoruz. Modern zihnin olmazsa olmazlarında birisi, “kendi üzerine düşünme” (self-reflection). Kanaatimce modernliğin en çok sahiplenmemiz gereken yanı da burası. Sadece insan-teki olarak kendimiz değil, modernliğe sonradan ve başka bir inanç ve kültür havzasından katılan bir millet olarak da kendimiz üzerine düşünmeyi elden bırakmamalıyız. Nereden gelip nereye gittiğimizi, neyi alıp neyi verdiğimizi, karşılıklı etkileşimlerin sonucunda ortaya çıkan hasılayı ve ne yapmamız gerektiğini mütemadiyen gündemde tutmalıyız.
1980 sonrasına tarihlenen, m...