Mutluluk üzerine asırlar boyunca pek çok felsefi söz söylendi. Doğu’da da Batı’da da hakiki mutluluğun erdemli bir hayattan ayrı düşünülemeyeceği vurgulandı hep. Bugüne kadar biz de mutluluk üzerine epeyce yazdık, Batı ve İslam düşünce tarihindeki değerlendirmeleri sıkça köşemize taşıdık. (Meraklısı özet için bakabilir https://www.yenisafak.com/yazarlar/erolgoka/enayi-2044896.) Ama “mutluluk” kavramı, gündelik hayatın içinde felsefi mülahazalardan biraz değişik bir şekilde, üstelik pek sıkça yer alıyor. “Mutluyum”, “Mutsuzum”, “Mutlu oldum”, “Mutluluklar dilerim” gibi ifadeler konuşmalarımızı dolduruyor. İnsanlara “Hayatınızın anlamı nedir?” diye sorulduğunda en çok verdikleri iki cevaptan biri mutluluk diğeri ise sevgi...
Doç. Dr. Murat Beyazyüz ile birlikte yazdığımız “Geçimsizler: Kişilikleri Tanıma ve Geçinmeyi Kolaylaştırma Kitabı”nda, en belirgin özellikleri mutsuzlukları olan ve kişiliğine bu anlayışın yön verdiği insanların hiç de azımsanmayacak ölçüde olduğu sonucuna varmış, onları bu başlık altında incelemeye karar vermiştik. Psikiyatri literatüründe “depresif kişilik” olarak yer alan bu kişilik tarzı gözlemlerimize göre bizde en yaygın görülen kişilik tipleri arasındaydı. Depresyon illetine duçar olmuş hastalarla kimi benzerlikleri olsa da mutsuzluklarını ve dünyanın, hayatın olumsuzluklarını vurgulayıp durmak dışında depresyon rahatsızlığının şikâyet ve belirtilerini pek göstermeyen bu insanlar hem kendilerine hem çevresindekilere hayatı zehir ediyorlardı.
“Mutluluk” ve “mutsuzluk” ile ilgili ifadelerin zihinlerimizdeki karşılıkları aşağı yukarı benzer olsa gerek. “Mutluyum” ya da “mutsuzum” diyen bir insana “Anlamadım, ne demek istiyorsun” demediğimize göre ortak bir anlam mutabakatı olduğu belli. Ama açıkça görülüyor ki, mutluluk algısı, herkesin parmak izi gibi kendine özgü… İnsanların mutluluktan anladıkları ve mutlu olma kapasiteleri farklı. Her birimiz kendi hayat ritmimiz ve duygu repertuarımızla mutluluğumuzu ifade ediyoruz. Herkes aynı şeylerle mutlu olmayabilir veya aynı şeylere aynı derecede mutlu olmayabilir. Keza herkesi mutsuz eden şeyler farklı olabilir veya aynı şeyler herkesi aynı derecede mutsuz etmeyebilir ama mutluluktan, mutsuzluktan bahsedildiğinde benzer şeyleri anladığımız ortada. “Mutluyum” dediğimizde memnuniyetimizi, yaşantılarımızı keyifle ve sevinçle karşıladığımızı anlatmak istiyoruz. “Mutsuz” olduğumuzu söylediğimizde ise yaşadıklarımızın memnuniyet, keyif ve sevinç üretemediğini dile getirmeye çalışıyoruz.
Basit olaylardan dahi belli bir sevinç üretebilenlerin yani mutlu olma kapasiteleri yüksek olanların hem kendileri için hem de yakınları için hayatı kolaylaştıran ve güzelleştiren bir tarafları olduğu kesin. Üstelik bu özelliğin zenginlik-fakirlik, mevki makam ve başarıyla da bir alakası görünmüyor. Fakir, hayatı zorluklarla dolu bir insan pekâlâ birçoklarından daha mutlu olabiliyor, etrafına neşe saçabiliyor. Aynı şekilde bazı insanların ise mutlu olma kapasiteleri düşük ve maalesef bu insanlar hem kendi hayatlarını, hem de ilişkileri zorlaştırıyorlar. Mutsuzlukları ellerindeki imkânlarla veya imkânsızlıklarla, yaşadıkları olumlu veya olumsuz şeylerle çok ilişkili değil, doğrudan doğruya kişiliklerinin bir özelliği.
Önemine binaen bir kez daha hatırlatmak istiyorum, bahsettiğim mutsuzların psikiyatride “depresyon”, “majör depresyon” gibi isimler verilmiş ruhsal rahatsızlığı olan kişilerle bir alakaları bulunmuyor. Depresyon dediğimiz hastalık, bir kişilik tipi değildir. Bu hastalık, bazı kişilik tiplerinde daha sık görülse bile insanın normal yaşantısından, tarzından, davranışından, hissedişinden oldukça farklı bir tabloya sebep olur. Depresyondaki kişi kendisini “mutsuz” kelimesinin karşılayamayacağı kadar ağır bir çökkünlük içinde hisseder. Hayatındaki pek çok şeye karşı ilgisini kaybeder ve daha önce yapmaktan zevk aldığı şeylerden artık zevk alamaz hale gelir. Tedavisi çoğu zaman yüz güldürücüdür.
Mutsuzlar ise dünyayı sürekli olumsuz olarak algılayan, bütün olaylara kötümser biçimde yaklaşan, her olayın kötü, olumsuz, sevimsiz tarafını gören ve bu tarafları büyütüp öne çıkaran kimseler. Gelecekle ilgili de hep umutsuz ve karamsarlar. Gözlerindeki fer gibi umut ışıkları da sönmüş, geleceğin güzel bir şey getirme ihtimali olduğuna inanmıyorlar. Memnuniyetsizlikleri, “bitse de gitsek” halleri yüzlerinden okunuyor, asık suratlı ve kederliler. Mutsuzlar, kendilerine de dünyaya ve geleceğe baktıkları gibi bakıyorlar. Narsist mızmızlardan tam da bu noktada ayrılıyorlar. Narsist mızmızlar da dünyadan, insanlardan memnun değiller ama kendilerine hayranlar. Mutsuzların ise kendileriyle başları dertte, kendilerinden hiç hoşnut değiller.