Sahici bir aydınlanma istiyorsak, hayatın karşımıza çıkardığı muazzam karşılaşmaların tedai ettiği hatıra zincirinin zihnimizdeki izini takip etmeliyiz. Hatıralarımız, yaşadığımız olayların arasındaki esrarengiz bağı ortaya serdikçe iç dünyamızda şimşekler çakar, bu yeni açılan yolu takip eden zihnimiz bir havai fişek gösterisini izliyormuşçasına parıltının aydınlatmasıyla hayranlıktan şaşkına düşer. “İşte!” deriz “işte buldum, yaşadığımız hayatın hiç de göründüğü gibi sıradan olmadığını, olaylar arasında müthiş bir bağ bulunduğunu...” Ama çoğu zaman bu ışıltı oracıkta kalır, çok azı ise ilerler ve algısı insanın önüne yepyeni fark ediş kapıları açar. Sanıyorum William James'in dini yaşantılardaki sezgiyi dile getirirken anlatmaya çalıştığı “an” ile Freud'un serbest çağrışımın bir tedavi tekniği olarak önemini fark ettiği “an”ın benzerlikleri de yaşantılarımızı birbirine bağlayan, önemli hatıra haline getiren tevafuklarda saklı...