Bugün sandığa gidiyoruz. Nasıl yönetilmek istediğimizi, ne için
mücadele ettiğimizi gözden geçirecek ona göre oyumuzu vereceğiz.
Gençlik zamanlarımdaki arayış döneminin ardından, siyasi
tercihlerimi topluma bakarak yapıyorum. Toplumsal talepleri en iyi
ifade eden, toplumumuzu en çok düşündüğüne, omurgamızı
güçlendireceğine inandığım merkez siyasetlerine destek vermeye
çalışıyorum. Kendimi toplumsal merkezin yerine koyduğumda şöyle bir
mücadele perspektifi olduğunu görüyorum:
Cumhuriyetimizin güçlü bir demokrasiyle taçlanması, toplumla,
tarihimizle, geleneğimizle kopuk değil barışık olması gerekli.
Güçlü bir demokraside resmi ideoloji olmaz, devlet değil sivil
toplum ve vatandaş, önce gelir. Devlet, vatandaş ve toplum içindir;
vatandaşını gerçek gücü ve potansiyellerinin taşıyıcısı olarak
görür. Vatandaşlar, kendilerini özgürce ifade edebildiklerinde,
toplum ve devlet en büyük kazancı sağlar. Güçlü demokrasi,
meselelerini meşru siyasi aktörlerce müzakere ederek çözebilen,
söz, yetki ve kararın her zaman vatandaşlarda olduğu bir sistem.
Güçlü demokrasinin yerleşebilmesi, siyasetçilerin ve siyaset
kurumunun da değişebilmesine bağlı… Siyaset, nasıl toplumsal
tercihleri yansıtmak zorundaysa siyasetçiler de toplumun en
güvenilir insanları olmalılar. Kendilerine emanet edilen toplumsal
tercihlere ihanet etmemek ve kaynakları toplumsal tercihler
doğrultusunda kullanmak, şeffaf, hesap verebilir ve vatandaşın
denetimine açık bir sistem kurmaya çalışmak zorundalar.