Uygulamada kimi zaman kafamız karışsa, tam aksi istikametteki hayat yollarına yönelsek de düşüncede çoğumuz, mütevazı olmanın, aza kanaat getirmenin erdem olduğuna inanıyoruz. Hırs ve ihtiraslarımızı dizginleyebilmek, açgözlülük ve tamahkârlıktan sakınabilmek, insan kardeşlerimize iç- dünyamızda bir yer açabilmek için zihinlerimizin böyle bir koreografiye göre çalışması önemli. Konuşmak istediğim konu, tevazu ilkesine göre hareket etmenin, psikolojimize neler kazandıracağı değil, çoğunuz bunu benden daha iyi yaparsınız. Benim aklım daha ziyade, kişisel düşüncelerinde ve bireysel hayatlarında “küçük güzeldir” diyen insanımızın nasıl olup da siyasi söylemde, hem ekonomide hem dış politikada “büyük” diye anılan projelere destek verdiğinde. Durun, hemen “Ne var bunda?” demeyin, en azından görünüşte bir çelişki olduğu açık. İslam'a büyük ölçüde tasavvuf yolundan girmiş, derviş meşrepliğe oldukça yatkın bir toplumun aynı zamanda kalkınmacı ve fetihçi bir halet-i ruhiyeye sahip olması incelenmeye değer. Birlikte kafa yoralım: