İnsanlık tarihi ve diller, ne kadar zengin ve girift;
bazılarımızın zihni ise ne kadar tekdüze ve yeknesak. Sanıyorlar
ki, kelimelerin, kavramların dümdüz tek bir anlamları var. Kelime
fakiri, sığ düşünce dünyalarında her şeyi açıklayıveriyorlar. Oysa
yaptıkları sadece tarihin ve hayatın inanılmaz genişlikteki anlam
dünyasını kendi küçücük sandıklarına tıkıştırmak, böylece onlara
hâkim olduklarını sanmak. Elinde sadece çekici olan tüm her şeyi
çivi olarak görür derler ya onlar da öyle…
Bugün gerek akademide gerek gündelik hayatta “ruh”, “nefs” hatta
“akıl” “zihin” gibi kavramları, çok rahatlıkla birbirinin yerine
kullanıyoruz. İlk bakışta birbirlerine çok yakın anlamları
nedeniyle haksız da sayılmayız. Elbette bunlar birbirlerine çok
yakın anlamları olan, birbirleriyle çok sıkı irtibatlı kavramlar
ama tam olarak özdeş değiller. Kaldı ki anlamları da değişken.
Kavramlar, içinde bulundukları söylem düzenlerine göre bir anlam
ağına yerleşiyorlar, ona göre kendi tarihleri oluşuyor. Tefsir
usulünde siyak ve sibak’ı vazgeçilmez bir yer tutması boşuna değil
ve her türlü kavram yorumu için geçerli. Bu nedenle hangi kavramın
hangi anlam ağı içinde kullanıldığına mutlaka bakmak lazım… Hepsini
aynılaştırarak hiç doğru yapmıyoruz.
Bugün akademide psikolojik bilimlerin nesnesini tarif etmek için
olarak kullanılan kavram, Grekçe “psükhe”den türeme. “Psükhe”, ruh
ve can gibi anlamların yanı sıra hayat, canlılık, nefes, nefes alıp
verme, bizzat insanın kendisi, diriltmek, güçlendirmek ve yaşatmak
anlamlarına da sahip. Bu kavram, 10. Yüzyıl'daki Arapça'ya ilk
tercüme döneminde mütercimler ve müellifler tarafından genellikle
“nefs” olarak karşılanmış. Zira “nefs” kavramının da hem bir şeyin
kendisi, zatı hem nefes alıp verme, canlılık anlamları var.
Arapça'daki “ruh” kavramı ise “rwh” kökünden geliyor;
Aramice/Süryanice ve İbranice’de ona çok benzer sözcüklerle eş
kökenli. O da nefes, soluk, rüzgâr, esinti anlamları taşıyor. Diğer
eserlerde “psükhe”, “nefs” diye tercüme edilirk...