2002'deki “Ak Parti'nin bir merkez partisi olmaya doğru mu
yöneldiği”yle ilgili tartışma, çok verimlere gebeydi ama devamı
getirilemedi. O sırada, “'merkez', sanıldığı gibi, öyle girişte
kapıya kadar giymiş oldukları giysilerini vestiyere bırakarak rahat
ve sere serpe uzanılıverecek bir koltuk yapısında değildir” diye
yazmış, Ak Parti'nin bir merkez partisi olabilmek için “toplumsal
merkezdeki değerler sistemi”ni anlayarak ona göre bir rota
belirlemesi gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya
çalışmıştım.
Toplum, örgütlenmesini bir “değerler sistemi” çerçevesinde yapar.
Gelenekten ve mevcut dünyadaki insanlık hallerinden süzülerek gelen
değerlerin içinde, toplumun hemen tamamını kucaklayabilecek
nitelikte olanları “merkezi değerleri” oluşturur. Toplumun
ekseriyeti, yaşantısını merkezi değerlerin icap ettirdiği esneklik
ve hoşgörüye göre düzenleyerek birlik ve bütünlük için gereken
işlevleri üstlenir. Sessizce ve hoşnutlukla, buradaki hayatın
huzurunu savunur ve bunun için çalışır. Toplumun omurgasını teşkil
eden çoğunluk, “toplumsal merkez”dir. Bir siyasi hareket, ancak
toplumsal merkezin istek ve ihtiyaçlarına uygun bir siyasi programa
ve söyleme sahip olduğunda “siyasi merkez”e talip
olabilir.
Toplumun dengesi, verimli ve işlevsel işleyişi, “merkezi değerler”,
“toplumsal merkez” ve “siyasi merkez” arasındaki ahenkli ve
diyalektik ilişkiye bağlıdır. Merkez yapılarının dışında,
çeperlerde kalan değerler ve kesimler ise iktidarda yeterince
temsil edilmediklerinden haklı olarak hoşnutsuzdurlar.