Delil olarak gösterebileceğimiz belirli bir belge olmasa da Osmanlı'nın “Başlangıcından beri sosyal ve iktisadi alanlardaki düzenlemeleri oluştururken dikkate aldıklarını ifade ettikleri bir genel ilke vardır. Buna göre herhangi bir düzenlemenin benimsenebilmesi; devlete faydalı olması, halka faydası olması ve kimseye de zararlı olmaması şeklinde özetlenebilecek üç şarta bağlı idi... Allah'ın emaneti olarak gördükleri halkın her unsuruna, Müslüman olsun veya olmasın, herkese yaşama şansı verecek yegâne sistem olarak gördükleri böyle bir yapı, eğer yerleştirilebilir ve sürdürülebilirse, bunu başaran siyasi sistemin de ebedi olacağına tereddüt etmediler. Çağdaşı Avrupa'da 16. Yüzyıldan itibaren, tam da Osmanlılar kendi sistemlerinin ebedileşeceğine artık kani olarak devletlerini 'ebed-müddet' diye tavsife başladıkları yıllarda, tarihimizin paradokslarından biri olarak, kıta ölçeğinde giderek yaygınlaşmak üzere benimsenen kapitalizmin, hemen hemen doğar doğmaz özünü oluşturan eşitsizliklerle yol açtığı sayısız acılara rağmen muazzam bir gelişme göstererek 2-3 yüzyıl sonra herkese refah getirebilecek bir konuma gelebileceğine Osmanlılar pek ihtimal vermediler. Öyle bir ihtimali akla getiren o çağın Avrupa'sında da muhtemelen pek yoktu. Ancak Osmanlılar kehanet derecesinde bir tahminle bu ihtimalin gerçekleşebileceğine kani olsalar bile, milyonlarca fakir insana bunca acıyı yüklemeyi, Müslüman vicdanlarına herhalde sığdıramayacakları için kabul etmezlerdi, diyebiliriz. Onun için eşitlikçi yapıda karar kıldılar ve onu bütün karşı koymalara, aykırı girişimlere, zorluklara ve risklere rağmen muhafaza etmeye çalıştılar.”