Hem evet, hem hayır bu sorunun cevabı… Evet, çünkü duygusal kıskançlıkta kişinin eşiyle gerçek ya da hayali rakibi arasındaki romantik ilişkinin doğurduğu tehdit söz konusu… Tehdit ya da kaybetme ihtimali duygusu, ilişkinin niteliğine ya da kişinin benlik saygısına ve varoluşuna karşı bir yaşantı olarak algılanıyor ve hayli rahatsızlık oluşturuyor. Tüm bunlar sevdiğini kaybetmek istememenin tezahürleri olabilir. Ama olmayabilir de… Kıskançlık, ilişkimizin kalitesinden, eşimizle yaşadığımız hayat memnuniyetini sürdürme arzumuzdan bağımsız olarak doğrudan doğruya bizim kişilik olgunlaşmamızdaki bir sorunun ve hatta psikolojik bir rahatsızlığın dışavurumu da olabilir pekâlâ…
Nasıl ayırt edilir bu ikisi? Kolay. Sağlam temeller üzerinde, karşılıklı anlaşmaya, saygıya ve güvene dayalı ilişkilerde kıskançlık daha az görülüyor, görülse de aşılıyor. İlişkimiz, eşimiz bizim için gerçekten kıymetliyse, kıskançlığımız sırf bu nedenden kaynaklanıyorsa sevgimizin kıskançlığın öncesinde ve sonrasında açık işaretleri olur. İyi ilişkinin ve eşlerin birbirinden memnuniyetinin besbelli olduğu hallerde genellikle endişe edilecek bir durum yoktur. Eşler birbirlerine ve ilişkilerine güven sayesinde bu rahatsızlık verici hissiyatla baş edebiliyorlar. Kıskançlık hisseden eş, korkutmaya ve tehdide değil sevgiye dayanarak tekrar güveni inşa etme temelinde sorunu çözmeye çalışıyor. Kıskançlığı, acı ve stres kaynağı olsa da, şiddet ve saldırıya dönüşmeden sadece iç dünyasında yaşatılan bir sancı olarak tutabiliyor. Eşinin gönlünü kazanmak için her zamankinden daha fazla çaba gösteriyor.
Sağlıksız, habis kıskançlığın ise birçok türü var. Eşini uçan sinekten kıskanan ve hayatını sadece bu hastalıklı anlayış etrafında sür...