Erol Göka Yeni Şafak Gazetesi

Siyasi muhafazakârlığın kısa hikayesi

Toplumsal dünyadan köklü bir uzaklaşma veya kargaşa, birey için oldukça güçlü bir tehdit oluşturur. Birey bu gibi durumlarda yalnızca duygusal tatmin bağlarını yitirmekle kalmaz, hareket halindeki istikametini dahi...

28 Şubat 2016 | 154 okunma

Toplumsal dünyadan köklü bir uzaklaşma veya kargaşa, birey için oldukça güçlü bir tehdit oluşturur. Birey bu gibi durumlarda yalnızca duygusal tatmin bağlarını yitirmekle kalmaz, hareket halindeki istikametini dahi kaybeder... Bu kaos ne pahasına olursa olsun uzaklaştırılmalıdır... Her toplum, üyelerine realite-merkezli kalmaya ve realiteye dönmeye yardım edecek yöntemler geliştirir...” Bu sözler sosyolog Peter Berger ve Thomas Luckmann 'a ait. Evet, insan toplulukları, var kalmak için kurumlar ve değerler üretmek ve bunları meşrulaştırmak, korumak zorunda. Muhafazakârlığın esasını, bu şekilde işlev gören ana değer hattı oluşturuyor.
Bir başka sosyal bilimci Edward Shils de her toplumun yapısında merkezi bir bölge olduğu, topluma ait olmanın bu merkezle kurulan ilişki tarafından şekillendiği kanaatinde. “Merkez ya da merkezi alan, inançlar ve değerler âlemine ilişkin bir vakıadır. Mezkûr merkez, toplumu yöneten semboller, değerler ve inançlar düzenin merkezidir” diyor. Muhafazakârlığın ve muhafazakâr insanların aynı zamanda toplumsal merkezi, omurgayı oluşturduğu fikrinin kaynağı da bu tür görüşler…
Özetle, her toplum gibi bizim de varlığımızı borçlu olduğumuz ana değer hattının etrafında şekillenmiş bir merkezimiz var. Her türlü saldırıya, tepeden inmeciliğe dayatmacılığa karşı bu merkezi, değerler kalesini korumaya çalışan insanlar, muhafazakârlar. Gelelim ana değerler hattının, toplumsal merkezin yani muhafazakârlığın buradaki siyasi serencamına…
Modernliğin meydan okuması ve ardından gelen emperyalist saldırıdan mağlubiyetle çıkmak, özellikle okumuşlar ve yönetici elitler katında, değerler alanında büyük bir sarsıntı meydana getirdi. Osmanlı'nın son dönemlerinde devleti ve toplumu ayakta tutmak için öne sürülen fikirler (Türkçülük, İslamcılık, Osmanlıcılık), samimi bir gayretkeşliğin ürünüydüler ama büyük ölçüde reaksiyoner ve ideolojiklerdi. Gerçeklerden uzak, sadece ideallere ve ütopyaya vurgu yapan dolayısıyla muhafazakâr görünmelerine rağmen ona taban tabana zıt bir nitelikteydiler. Cumhuriyet, ana değer hattını, Ziya Gökalp merhumun “İslamlaşmak, Türkleşmek, Muasırlaşmak” formülasyonuna göre kurmak istedi ama olabilecek en kötü sentezlerden birini seçerek ve Tek Parti Dönemi'nde bir resmi ideolojiyle toplumun zihnini beton bir kalıba dökmeye çalışarak…

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Merhametten maraz doğmaz! 12 Eylül 2019 | 231 Okunma “Benden nefret et ama bana acıma!” 08 Eylül 2019 | 196 Okunma Merhamet esastır çünkü... 05 Eylül 2019 | 170 Okunma Merhameti kavramak zordur 01 Eylül 2019 | 148 Okunma Adalet, merhametten koparsa 29 Ağustos 2019 | 148 Okunma