Yaşlılıkla ilgili düşüncelerimizi bizim yaşlılarımızın durumu ve ne yapmamız gerektiğiyle sürdürmek istiyoruz ama belirtilmesi gereken birkaç husus daha var.
Tüm dünyada ortalama yaşam süresinin uzamasının getirdiği bir sonuç da birçok ebeveynin kendi çocuklarıyla birlikte yaşlanması. Emekli olan ve kendi çocuklarını evlendiren ebeveyn, aynı zamanda kendi ana babalarına bakmak durumunda kalıyor. Bu, “orta yaş sıkışması” adı verilen bir tabloya yol açıyor. Orta yaşlı olanlar, hem çocuklarının hem ana babalarının istemleriyle yüz yüzeler. Bu 45-60 yaş arasındaki insanları “sandviç kuşak” haline getiriyor. Kendileri de kısa bir süre sonra yaşlı olacak “sandviç kuşak”ın dertlerinin en az yaşlılarınki kadar çok olduğunu geçerken belirtelim.
Zengin Kuzey’in yaşlılarının durumunun fena olmadığını söyledik ama sakın yanlış anlaşılmasın, yaşlıların evrensel sorunlarından onlar da münezzeh değil. Örneğin yaşla birlikte hafızanın çöktüğü, bunama hastalığı Kuzey’de de Güney’de de büyük dert. Yaşlıların bedensel kayıplardan kaynaklanan bakıma muhtaçlık durumları yine yaş ilerledikçe artıyor. Denilebilir ki, 80 yaşın üstündeki insanların %50’den fazlası engellidir. Yaşı 80 ve üzerindeki bakıma muhtaç yaşlılara bakanların çoğunun da artık yaşlı olduğu göz önüne alınırsa “yaşlının yaşlıya bakımı” gibi bir durum karşımıza çıkıyor. Yaşlılara sunulması gereken mutlaka kurumsal bakım hizmetlerinin olması gerektiği gerçeği, her ülkenin en acil sağlık ve sosyal yardım gündemi olarak kendisini dayatıyor.
Yine bakmayın zengin Kuzey ülkelerindeki mutlu, mesut yaşlı manzaralarına, tüm dünyada yaşlıların ortak sorunu hala yoksulluk. Yoksul yaşlıların özellikle yoksul Güney ülkelerindeki halleri vicdanları sızlatıyor. Yaşlılar uzayda yaşamıyorlar. Onların sosyal ilişki ağları, çoğu kez aile ve akraba ilişkilerine dayanıyor, yaş ilerledikçe sosyal ağlarda belirgin bir büzüşme meydana geliyor. Özellikle yoksul Güney ülkelerinde sosyal güvenlikten pay alamayan, aile ve akrabalarının sosyal destek ve yardımlarına muhtaç hale düşen yaşlılar, bu destek ve yardımları alamazlarsa perişan oluyorlar.
Birleşmiş Milletler, Güney’deki ülkelerin “toplumsal yaşlanmasına” otuz yılı aşkın bir süredir dikkat çekiyor. Nüfus, Güneyde de yaşlanıyor ve üstelik ekonomi-dışı, bakıma muhtaç kesimin artışı, var olan dertlere yenilerini ekliyor. Artık aileler ve geleneksel değerler çözüldüğü, çarpık şehirleşme, yoksulluk işsizlik zaten insanları canlarından bezdirdiği için artan yaşlılık problemiyle uğraşamıyorlar. Ne enerjileri ne paraları ne kurumları var. Hal böyle olunca genç nüfusları da yoksul Güney ülkelerinin derdine çare olamıyor.
Güney ülkeleri, adeta zengin Kuzey için çalışıyor ve tüm zenginlikleri Kuzey ülkelerine akıyor. Küreselleşme ile birlikte Kuzey-Güney arasındaki uçurum giderek büyüyor. Güney ülkeleri ve toplumları giderek daha fazla yoksulluk ve sefaletin kucağına doğru itiliyor. Bir toplum yoksullaştıkça, onu bir arada tutan geleneksel değerler yıpranacak, ortadan kalkacaktır. Böyle değer dejenerasyonu yaşayan toplumlarda olan, toplumun en zayıf kesimlerine olur. Bunların başında da hiçbir sosyal güvenlik şemsiyesi altında olmayan, evlatlarından, akrabalarından başka kimsesi bulunmayan, toplumun himmetine sığınmış yaşlılar gelir. Söylemesi çok zor ama kabul etmek gerekir ki, toplum hayatta kalmak için didinir ve bu arada değerlerini erozyonla yitirirken sahipsiz yaşlıların fark edilmeleri çok zordur. Yaşlıların zaten yeteri kadar yaşamış oldukları, işe yaramaz, asalaklar haline geldikleri gibi meşrulaştırıcı efsaneler, yaşlı ihmali ve suiistimalini artıracaktır. Yoksul Güney’de olan tam da budur.