Hepimizin elinde bir akıllı cihaz, kâh yazıyor kâh konuşuyoruz. Akıllı cihaz tuşlarına basmak için işaret parmaklarımızı o kadar çok kullanıyoruz ki, beynimiz bu duruma şaşırıp kalmıştır. Muhtemelen yeni nesillerin beyinlerinde işaret parmağına daha büyük yer ayrılacaktır. Fotoğraf çekmek ve çektirmek, pek sıradan bir faaliyet haline geldi. En az olanımızın dahi, 20 yıl öncesinde hiçbir ünlünün albümünde görülemeyecek kadar fotoğrafımız var. Bizi uzaydan seyreden birisi, son yıllardaki halimizi tasvire kalksa “biyolojik uzuvları haricinde her birinin ellerinden bırakmadıkları sürekli ona baktıkları, arada kulaklarına götürüp konuştukları, her gördükleri şeyi kaydetmeye çalıştıkları bir aygıta sahipler” diye başlardı cümlesine...
Evet, çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek hepimiz böyleyiz. Öyle ki, kimileri, “zengin yoksul arasında da bu görünüm açısından fark yok, hepimizin yaşam tarzları aynılaştı, benzeşti” diyecek kadar ileri gidebilirler. Bunları düşünüyordum ki pek beğendiğim, takdirle izlediğim ve şimdiden sosyoloji araştırmaları, özellikle toplumsal tabakalaşma alanında yaptığı çalışmalar ve çıkardığı kitaplarla izini bırakmaya başlayan Lütfi Sunar Hoca’nın İlem Yayınları’ndan çıkan, editörlüğünü yine kendisinin yaptığı, “Beğeniler: Gündelik Hayatta Toplumsal Değişimin Yansımaları” kitabının sunuşuna yazdığı şu satırları okudum:
“Son yıllarda teknolojiden dolayı kültürel tabakalaşma azalmış gibidir. Hala aydın, az kültürlü, kültürsüz şeklinde kültürel beğeni ayrımları var olmakla birlikte farklı kökenlerden veya sınıflardan insanlar internet ve bilhassa sosyal medya sayesinde bir araya gelebilmekte ve tüm tabakalardan insanlar aynı kültürel ürünlere veya bilgiye erişebilmektedir...”
İster istemez teknomedyatik dünyaya olumlu bir gönderme yapıldığı hissini uyandırıyor bu ifadeler. Ama iki nedenle öyle değil. Birincisi, gidiş iyiye değil kötüye doğru zira. Sunar Hoca’nın dediği gibi “Teknolojiyle irtibatın arttığı ve yaygınlaştığı bugün hemen herkesin dile getirdiği bu ‘değişim ve dönüşüm’ olgusunu vitrinlere bakan değil kendini vitrine taşıyan öznelerin dünyasında”yız artık. Tüketim toplumu hepimizi gösterinin bir parçası haline getiriyor. İkinci neden de sanıldığı gibi teknolojinin zengin-fakir ayrımını ortadan kaldırdığı falan yok. Sosyo-ekonomik statüyü belirleyen temel etmenler,e eğitim, gelir ve meslek dün olduğu gibi bugün de aynı duruyor. Sözünü ettiğim kitaptaki makalelerde ve özellikle Sunar Hoca ve ekibinin 2014 yılında yaptıkları Türkiye’de Sosyo-Ekonomik Statü (SES) Endeksi geliştirmeye dönük araştırma sonuçlarına bakıldığında bu açıkça görülüyor.
Sunar ve arkadaşları yaptıkları araştırmada, Türkiye’de toplumsal tabakalar arasında sanılanın aksine, tüketim ve yaşama tarzları açısından belirgin bir ayrım olduğu sonucuna varıyorlar. Ailece yemeğe çıkma, sinema/tiyatro/spor veya konser etkinliklerine gitme, tatile çıkma, düzenli spor yapma açısından bakıldığında farklı toplumsal tabakalar arasında bariz bir farklılık olduğu görülüyor. Alt ve üst SES grupları daha aile biçimlerinde bile ayrışıyorlar, yoksullar geniş ailelerde yaşarlarken üst SES grupları çekirdek aileden tek kişilik hanede yaşamaya geçmeye başlamışlar.
Medya kullanım tercihlerine ve internet kullanımına bakıldığında da alt ve üst SES grupları arasında, teknolojinin yol açtığı benzeştirmeden ziyade bariz bir farklılık olduğu göze çarpıyor. Yoksullar, neredeyse tüm boş vakitlerini televizyon izlemekle geçiriyorlar. Arkadaşlarıyla da bir araya geliyorlar, akraba ve yaşlı ziyaretini de çok yapıyorlar ama orada da büyük ihtimal vaktin çoğunu ekran karşısında oturmak alıyor. Televizyonda dizilere bakıyorlar, haberleri izliyorlar. İlginç biçimde üst SES grupları daha çok radyo dinliyorlar. Bunda otomobillerinde vakit geçirmelerinin payı büyük olmalı. İnsanların sosyo-ekonomik tabakalaşmadaki yerleri yükseldikçe internet kullanma oranları da artıyor. Alt ve üst SES grupları arasında sosyal medya hesapları açısından bile fark var. Facebook kullanıcıları arasında bir fark görülmüyor ama Twitter ve Instagram hesabına sahip insanların sayısı SES seviyesi arttıkça artıyor. Kısacası, araştırma, sosyo-ekonomik statünün beğenileri, kültürel eğilimleri ve yaşama tarzını belirlemeye devam ettiğini açıkça gösteriyor.