Her devirde yalan ve yalancılar vardı ama günümüzde söz iyice ayağa düştü. Sözün düştüğü, gerçeğin görme duyusuna indirgendiği, ağzı olanın keyfince konuştuğu, hakikat iddiasında bulunduğu bir çağdayız. Algı yönetimi ve manipülasyonun nerdeyse bilim derekesine yüceltildiği, gerçekliğin sanal biçimde sunulmasının mümkün hatta geçerli hale geldiği, söz vermenin, sözünde durmanın anlamını yitirdiği bu dünyaya “hakikat-sonrası çağ” diyorlar. Kendi istediğin şekilde gerçeklik algısını manipüle etmek, “bu da benim alternatif gerçekliğim” diye sunmak mubah artık.
Hakikat kıymetten düştü ama bir yandan da hakikatten yana ve yalanın karşında olmak dünyanın en güçlü siyasi görüşü ve inancı devam ediyor. Hepimiz yalandan ve yalancıdan nefret ediyoruz ama bir yandan da yalanın içine batmış durumdayız. Dünya hiç bu kadar “yalan dünya” olmadı. Ortada bir sorun olduğu kesin. Böyle bir zamanda yalandan bahsetmek zor ama çalışalım.
Hakikat orada, bizi de kapsayacak biçimde olanca yalınlığıyla duruyor ama tüm insanlar kendisine, kendi zihni yapısına göre görüyor, tarif ediyor onu. Maalesef hakikat kişiler arası alanda kişiye göre değişiyor.
Kişiler arası alan, “hakikat oyunları” yarış
arenası gibi. Yalanın ne olduğundan
bahsederken mutlaka insanın bu özelliğini bilerek, hesaba katarak yola koyulmalıyız.