Asıl sorunumuzun sanıldığı gibi fiziki bilimler ve teknoloji alanında değil, felsefe ve beşerî bilimler alanında olduğu kanaatindeyim. Bugün modernlik, şehir hayatı, kültür gibi belirleyici konularda izleyici konumundaysak, sadece “fıkhi” alanda sürdürülen değerlendirme ve tartışmaları “dini” diye niteliyorsak ve bir fasit dairenin içinde döneleyip duruyorsak, durumun asıl sorumlusu, beşerî bilimlerde, özellikle sosyoloji ve psikolojide büyük alimler çıkaramamamız... Georg Simmel ve Zygmunt Bauman gibi yaşanan hayata hem kapsayıcı hem derinlemesine nüfuz edebilen bir idrake ve gördüklerini dillendirebilen bir kavram çatısına sahip münevverlerimiz olsaydı, eleştirilerimiz böylesine sığ ve retorik dolu kalmaz, gençlerimizle aramızdaki mesafe her geçen gün biraz daha açılmazdı. Fizik bilimlerde ve teknolojide geri kalmış halde olsak dahi, bunu sadece utanç duyulacak bir durum olarak yaşamaz, aradaki boşluğu kapatmak için taklitçiliği tek çare olarak görmezdik. Daha da önemlisi fıkıhçılarımız, insanı ve toplumu tanıyan bu alimlere danışmadan ferah ferah fetva veremezlerdi...
Birkaç yıl önce, bu tür kaygılarımı, Georg Simmel’in para ve modern şehir hayatı hakkındaki henüz aşılamamış fikirlerinden yola çıkan yazılarla ifade etmeye çalışmıştım. Bir süredir, “tüketim” üzerine yazmaya gayret ediyorum, yukarıda yaptığım girişten sonra şimdi Simmel’in, “Modern Kültürdeki Çatışma” (İletişim Yayınları) kitabında yer alan moda üzerine görüşlerine yer vermenin tam sırası…
Simmel, “toplum” denildiğinde yapı, sistem ve kurum gibi kavramlarla anılan alanlara değil doğrudan doğruya insan etkileşimlerine bakıyor, adeta insan ilişkilerini var eden psikolojiden yola çıkarak sosyolojiyi kavramaya, toplumdaki etki...