Erol Göka Yeni Şafak Gazetesi

Yaşadığımız dünyada hayatın anlamı

Marksist olduğu halde dine uzak olmayan, “sol” bir ilahiyatın olabileceğine inanan, bu amaçla yapılmış çalışmaları ve “Azizler ve Âlimler” adında dilimize de çevrilmiş bir kitabı bulunan...

24 Mayıs 2018 | 151 okunma

Marksist olduğu halde dine uzak olmayan, “sol” bir ilahiyatın olabileceğine inanan, bu amaçla yapılmış çalışmaları ve “Azizler ve Âlimler” adında dilimize de çevrilmiş bir kitabı bulunan Terry Eagleton, benzerlerinde rastlanmadık biçimde hayatın bir anlamı olduğunu düşünüyor. “Hayatın Anlamı” adlı kitabında, hayatın anlamını sorgulayıp durmamızı, insan hayatını korkunç derecede değersizleştiren bir çağda yaşamamıza bağlıyor. Ona göre bu yüzyıl, milyonlarca insanın boş yere ölümüyle tarih tutanaklarına geçen, açık ara en kanlı çağ…

İnsanın sembolik üç alanı olan, aynı zamanda kendi hayatlarının anlamını ve değerini sorgularken başvurduğu din, kültür ve cinsellik, modernlik öncesi zamanlarda özel alana ait olduğu kadar kamusal alana da aitti. Din, yalnızca kişisel bir vicdan ve bireysel kurtuluş sorunu değildi. Sanatçı, salaş ve bohem bir kafede aylaklık eden bir münzeviden ve yabancılaşmış bir suretten çok, saray ve aristokrat zümrenin takdirlerine mazhar olmaya çalışma rolüyle ilgiliydi. Cinsellik, erotik aşk ve tatmin meselesi olmanın ötesinde hısımlık, miras, güç ve statüyle bağlantılıydı.

Modern zamanlarla birlikte kamusal hayat giderek çöktü. Din, kültür ve cinsellik, gücünü kaybeden kamusal değeri ikame görevi de üstlenmeye kalktı ama başarılı olamadılar. Sağlıksız belirtiler göstermeye başladılar. Cinsellik, acayip bir takıntıya dönüştü; cinsel bunalım ve öfke, yitik politik militanlığın yerini aldı. Aynı şekilde sanatın değeri, suni biçimde yükseltildi ama içeriği kaçınılmaz olarak şeyleymiş dünyayı yansıtmaya başladı.

Devam ediyor Eagleton:“‘Hayatın Anlamı’ sorusu şimdi guruların, ruhani masörlerin, muhteva üreten teknolojistlerin ve üfürükçü ruh sağaltıcılarının ellerindeydi. Artık doğru tekniklerle bir ay gibi kısa bir sürede anlamsızlıktan sıyrılmanız garanti edilebiliyordu. Pohpohlamayla sersem dönmüş ünlüler, Kabala’ya ve Scientology’e yöneldi… Günlük beslenme rejimine vitamin haplarının eklenmesinde olduğu gibi, gündelik hayat da zaman zaman astroloji ya da nekromansiyle süslenebilirdi… Bugün Batı’da, en azından şaşılacak derecede mütedeyyin olan ABD dışında, eğitimli pek çok kişi hayatın bir rüzgâr dalgalanması ya da bir bağırsak gurultusundan başka hakiki bir anlam taşımayan tesadüfî bir evrimsel olgu olduğuna inanıyor.”

Bunlarla da kalmadı, cinsellik karlı bir meta olarak piyasa için ambalajlandı. Kültür, kar peşinde koşan kitle iletişim araçları haline geldi. Sanat; para, iktidar ve statü meselesine dönüştü. Yerel kültürler turizm endüstrisi vasıtasıyla kapı kapı pazarlandı. “Televizyon Evanjeliklerinin dindar ve safdil yoksulları dolandırarak zar zor kazandıkları paraları ellerinden kapmalarında olduğu gibi, din bile karlı bir endüstriye dönüştürüldü. Her iki dünyanın en kötüsüyle baş başa bırakıldık. Anlamın geleneksel olarak en verimli olduğu mevziler, bir zamanlar direnmeye çalıştıkları anlam sızıntısının bir öğesi haline de gelmişlerdi… Teolojinin itibarı kiliselerin delilikleri ve cinayetleriyle olduğu kadar yavaş yavaş gelişen sekülerleşmeyle de zayıflatılmıştı… Ve böylece, ruhları zehirden arındıranlar, Tarot simsarları, piramit fırsatçıları ve Atlantis serüvencileri onların yerini doldurmak amacıyla hızla üşüştü. ‘Hayatın anlamı’ artık kazançlı bir endüstriydi.”

Ama yine de Eagleton’a göre günümüz insanının gerçek afyonu din değildi; gerçek afyon başta futbol olmak üzere spordu. Spor, artık insanların yüzyıllar boyu uğruna ölmeye hazır olduğu dini inanç, milli egemenlik, kişisel onur, etnik kimlik gibi soylu değerlere tekabül ediyordu. Sağladığı aidiyet duygusuyla kabilesel bağlılık ve rekabetleri, sembolik ritüelleri, efsaneleri, ikonik kahramanları, beden estetiğini, hatta entelektüel tatmini kapsıyordu. Stadyumlar televizyonlarda olmayan insani dayanışma imkânları oluşturuyordu. Spor olmasaydı modern insan hayatlarında bulabildikleri büyük bir anlam parçasından yoksun kalırlardı.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Merhametten maraz doğmaz! 12 Eylül 2019 | 231 Okunma “Benden nefret et ama bana acıma!” 08 Eylül 2019 | 196 Okunma Merhamet esastır çünkü... 05 Eylül 2019 | 170 Okunma Merhameti kavramak zordur 01 Eylül 2019 | 148 Okunma Adalet, merhametten koparsa 29 Ağustos 2019 | 148 Okunma