AKP’yi 2002’den beri iktidarda tutan
şey, “İslamcı örgütlerin 2003’ten beri
yavaş yavaş demokratik sivil örgütlerin
yerini almasıdır”.
İmam hatip okullarından vakıflara, şirketlerden hükümetin emrine
verilen kamu kurumlarına kadar yeni tip örgütlenmelere
gidildi.
Siyasal İslam, rejimin en etkili parçası ve temel dayanağı haline
sokuldu. Bu durum AKP’ye siyasetten ekonomiye, eğitimden medyaya
kadar tekelci bir zemin hazırladı.
TBMM’nin tamamen ellerinde bulunması, bürokrasi, adalet, eğitim,
kaynakların dağılımı ve medya araçlarının tekeli ile iktidar,
mutlak bir fiili egemenliğe dönüştü. Seçim sürerken kural
değişti.
15 Temmuz sonrası getirilen OHAL ve son referandum ile siyasal
İslam fiili bir rejim haline geldi.
Bütün bu gelişmeler olurken alternatif örgütlenme
olanakları, “katı bir haksız rekabet ortamı
kurularak” ortadan
kaldırıldı.
Etkin sendikalı işçi sayısının yüzde 5’e düşürüldüğü bir ortamda
rejim AKP açısından sağlamlaştırıldı. İktidar-devlet bütünleşmesi
oldu.
Temel sorun, siyasal partiler
dahil, “demokratik örgütlenme
ortamının fiilen ortadan kaldırılması
ve yerine, tarikatlar başta olmak üzere
dini örgütlerin her alanda egemen hale
getirilmesidir”.
ABD ve AB için siyasal
İslam
12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat bu noktaya getirilmek için
düzenlendi. 1990 sonrası Türkiye’yi siyasal İslam aracılığı ile
Lozan’dan Sevr’e sürüklemek isteyen, önceleri TSK ve büyük sermaye
ile bunda başarısız kalan Batı, siyasal İslamı kullanmak yolunu
seçti.