ABD’nin Türkiye, Suriye ve bölge politikalarında özellikle 2003’te Irak’ın işgalinden sonra esas hedef, büyük Kürdistan’ın kuruluşudur, çünkü:
- Bu sayede güdümündeki bir Kürdistan ile “stratejik ortağı” İsrail’in güvenliği sağlanacaktır.
- Kürdistan maşası İran, Türkiye, Irak ve Suriye’nin bölünmelerinde “koçbaşı görevini” üslenecektir, ABD bunu hedefliyor...
- Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının ve Ortadoğu su yollarının denetiminde kritik “görev üslenecektir”.
- Çin ve Rusya’nın bölgede sızmalarının önünde, ABD ve İsrail’in denetimindeki Kürdistan, çok önemli bir araç olacaktır.
İsrail ile birlikte, ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli stratejik ortağı konumuna gelecektir. Bizimki gibi, “çakma stratejik ortak” olarak değerlendirilmeyecektir.
İşin en kötü yanı, ABD bu stratejik hedefinde Fransa, İngiltere ve Almanya’yı yanına çekebilmiştir. Daha da kötüsü Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi, “ABD emrindeki” kimi “çakma devletler” de Kürdistan’ı mecburi olarak destekliyorlar.
TSK’nin Atatürkçü ve Cumhuriyetçi kanadı bu nedenlerle hedef alındı. Dün Gülen’le işbirliği yapan “yerli” siyasiler, Kürdistan projesinin bir piyonu oldular.
Erdoğan ve Esad’ın ilk yıllardaki yakınlaşmasından hoşlanmayan ABD düğmeye bastı ve Erdoğan ile Esad’ın arasını açarak YPG’yi Suriye’de ABD ön kuvveti haline getirdi. Bu tuzağa düşen Ankara S-400’lere kadar savrulmak durumunda kaldı.
Ankara’nın ABD ile yaptığı ortak hareket mutabakatı, “statükonun kabulünden başka bir şey değildir”. 2011’den bu yana da, Erdoğan’ı Esad ile çatıştırarak YPG’ni...