Türkiye bu coğrafyada “kendine özgü” bir ekonomik yapıda olmak
zorundadır. İç dinamikler, çevre ülkelerden gelen etkiler ve BOP
aracılığı ile küresel güçlerin bölge hesapları bunu zorunlu kılar.
Bu nedenle “karma ekonomi” ağırlıklı bir yapı,
uygulanagelmişti.
- Cumhuriyet döneminde uygulanan model başarı sağlamıştı. İktisadi,
sosyal ve siyasal boyutlar bütünleştirildi.
- Sonrasındaki “liberal politikalar kapanı”, 1961 Anayasası ile
karşılanıp, işler yeniden rayına kondu: sanayide Aliağa’dan
Seydişehir’e siyasal ve sosyal boyutta sivil toplumsal örgütlenmeye
ve sendikalaşmaya geçiş yeni kapıları açtı: Türkiye, Doğu ve Batı
arasında denge sağladığı gibi Anadolu yeniden inşa edildi.
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), “dev proje” olarak başlatıldı.
Terör bitirildi, tarım yerli yerine oturmaya başladı, sanayileşme
Anadolu’da birçok kentimize refah getirdi, istihdam arttı.
- Ve darbeler sonrası “özelleştirme furyası” devreye sokuldu.
Özellikle de AKP iktidarı döneminde tütünden pamuğa,
şekerpancarından fındığa, zeytinden üzüme çiftçiyi ayakta tutan,
yaşatan bütün “tarıma dayalı sanayi tesisleri” ya içerdeki özel
aracılara, ya da BOP’ta hesap yapan devletlerin şirketlerine
satılarak “Anadolu’nun içi boşaltıldı”. Hayattaki bir insanın
organlarını çıkarıp satmak gibi.
Tarım ve onun alıcısı yerli kamu tesisleri yok edildiler, tarım
tamamen “uluslararası tekellerin denetimine girdi”, gayri milli
hale sokuldu. 60 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı.
- Doğu ve Güneydoğu’da işsiz kalanlar terör örgütlerinin eline
düştüler ya da yerlerini terk ederek başka diyarlara zorunlu olarak
göçtüler. Kaçakçılar ve uyuşturucu mafyası bu bölgelere hâkim oldu.
Zora düşen insanlar “din tacirlerinin” eline düştüler ve onlara
muhtaç hale sokuldular. Ve bu gelişmeler “anti-demokratik”
oluşumları, din ve toprak ağalarının baskılarını artt...