“Azgelişmişlik” kısırdöngüsü 1950’li yıllarda, genellikle
Batı’da eğitim gören Hintli ve Pakistanlı iktisatçıların öncülük
ettiği “ekonomik ağırlıklı” bir alandı. Türkiye, Cumhuriyetin
kuruluşundan başlayarak bunun mücadelesini yaptı ve iki dönemde
başarılı oldu:
1) Cumhuriyet’in kuruluşu ile başlatılan ekonomik, sosyal ve
siyasal boyutlu Atatürk devrimleri ile uygulamalar art arda
yapıldı: Medeni Kanun’dan kabotaj haklarına ve kapitülasyonların
sonlandırılmasına kadar uzanan çağdaşlaşmalar ve Lozan ile eski
zincirler kırıldı.
Türkiye azgelişmişlik kısırdöngüsünden çıktı, bağımsız bir ülke
oldu. Doğu Bloku ile Batı Bloku arasında denge kurdu. Ancak
1947’den başlayarak, “Batıcıların” ülkeyi Batı himayesi altına
sokma girişimleri, “azgelişmişlik kısırdöngüsüne” Türkiye’yi
yeniden soktu.
Fabrikaların ve Köy Enstitülerinin kapatılması, ülkenin NATO
üzerinden ABD himayesi altına sokulması, liberal dış ticarete geçiş
siyasi, iktisadi ve sosyal sorunları büyüttü.
2) Kısırdöngüye karşı çıkış 1961 Anayasası ve “planlı kalkınma
süreci” ile yeniden uygulamaya konuldu. 1963’te başlatılan planlı
kalkınma, iki “Beş Yıllık Plan” dönemi ile kısırdöngü çemberini
kırmaya başladı. Sivil toplumsal örgütlenmeler ve katılımcı
demokratik uygulamalar alanında ilerleme sağlandı: Sovyetler
Birliği ve Batı arasında, özellikle ekonomik alanda denge
kuruldu.
Devlet Planlama Teşkilatı ile “kamusal yararlar” planlanıyordu.
Ekonomiden eğitime ve altyapı yatırımlarına kadar “akılcı
uygulamalar” yürütüldü.
Ve darbeler geldi
Ancak ABD (ve Batı) bu kritik coğrafyada Türkiye gibi Müslüman bir
ülkenin “katılımcı demokra...