Türkiye’nin dış ilişkilerinde ve politikalarında ideolojik
yaklaşımlar ile fiilen uygulanan ve yaşananlar arasında çok büyük
farklar vardır. Hatta büyük oranda ilişkisizdirler.
Önce ideolojik boyuttaki üçgeni görelim; bugün ideolojik boyutta,
dış ilişkilere yaklaşımda şu üç cephe egemendir:
Siyasal İslamcılar.
Batıcı liberaller.
Anti kapitalist solcular.
Bu ideolojik cepheler kuramsal olarak ayrışmalarına karşın
uygulamada aralarında, “geçici süreli ortaklıkların bulunduğu
görülür”. 2002’den sonrasını ele aldığımızda, siyasal İslamcılar
ile liberaller (ve Batıcılar) arasında yoğun işbirliği
yaşanmıştır.
Buna karşılık anti kapitalist sol cephe kuramsal olarak devrede
olmasına karşın uygulamada kendine hiç yer bulamamıştır.
2018 Davos toplantısında Çin’in “küresel kapitalizmde” öne çıkması
eski ezberleri bozdu. Trump’ın müdahale ve kapanma
politikalarına karşı Çin, küreselleşmeyi savundu. 1973’te ABD
patentli olarak pazarlanan “Washington Uzlaşısı”nı, Çin sahiplendi!
Bu bize de farklı biçimde yansıdı.
Türkiye’de, yukarıda andığım ve kuramsal boyutta kalan “ideolojik
üçgene karşın” uygulamada (reel politikte) şöyle bir cepheleşme ve
üçgen vardır:
Batıcılar.
Batılı yaklaşanlar.
Siyasal İslamcılar.
Batıcılar uygulamada ABD üzerinden, İslamcılarla dün uyum halinde
oldular; 2002 seçimlerinde ABD, AKP’yi desteklediği için büyük
sermaye çevrelerimiz de AKP’nin yanında oldular ve onu iktidara
getirdiler.
Erbakan (ve Refah) hariç, siyasal İslamcıların
ABD...