Gelişmiş demokratik ülkelerde iktidar mücadelesi ve siyasi
rekabet, toplumsal refah odaklı olarak yürütülür.
Türkiye benzeri ülkelerde ise bu mücadele (ve kavga) toplumsal
bölünmeler ve bütünleşmeler arasında yürütülmektedir.
Bölücü, kutuplaştırıcı, ötekileştirici araçları kullanarak
iktidarda kalmayı ya da iktidara gelmeyi amaçlayan odaklar ve
“siyasal partiler” bu tür araçlarla kendi tabanları üzerinde
“baskı, şantaj ve korku yaratarak” güç ve otorite sağlamak
isterler. “Biz yoksak hiçbir şey kalmaz” ortamını yaratırlar, “ya
biz ya tufan” derler.
Araçlar mı?
Medyayı, askeri, polisi, eğitimi, iktisadi kaynakları ve dinci
örgütleri tekellerine alarak bölücü, kutuplaştırıcı, ötekileştirici
bir ortam yaratırlar.
-Dinci araçları ve örgütleri kullanarak cihatçılıktan IŞİD’ciliğe
kadar geniş bir ağ kurarlar.
-Atatürkçülüğün çağdaş değerleri öne çıkaran uygulamalarına ve
felsefesine saldırırlar; kadın-erkek eşitliğinden pozitif çağdaş
değerlere kadar bütün birleştirici öğeleri yıkmaya çalışırlar.
-Din adı altında safsataları ve aptalca değerlendirmeleri yayarak
gerçek müminin kafasını karıştırmak isterler.
-Bilimsel bütün değerlere karşı çıkarak “insanların aptallaşmasına
çalışırlar”.
-Ötekileştirdikleri insanları vatan haini gösterecek kadar fütursuz
ve vicdansız hale gelirler.
-Toplumda kin, nefret duygularını sürekli işleyerek, bir kaos
ortamı oluşturarak bulanık suda balık avlarlar.
Muharrem İnce’yi izlerken