Kimsenin tanımadığı genç bir adam, nasıl oldu da bir “halk kahramanı” oluverdi? Bu kadar kısa sürede, “hiçbir araştırmacının ve toplum bilimcinin tahmin edemeyeceği kadar yükseklere çıkabildi”.
♦ Ülkede yaygınlaşan ve derinleşen karamsarlığın ve umutsuzluğun, “yaratma ihtiyacını duyduğu bir özlem mi?”
n Derinleşen ekonomik, sosyal ve kültürel bunalımlardan kurtulmak için yaratılan bir “toplumsal refleks mi?”
♦ Siyasilerin toplumu gerip kutuplaştırmalarına: kötü ve çirkin sözlere, düşmanca ifadelere, şiddete, asık suratlara, hiddete, çocuklara, kadınlara, şiddet saldırılarına karşı yaratılan bir “Noel Baba mı?” “İmam Baba” desem belki daha uygun düşer!
♦ Özgür yaşam tarzına karşı yapay bir biçimde “organize edilen”: otobüste, parkta, okulda, hastanede, lokantada, her yerde yaşanan baskılara karşı bir tepki mi?
♦ Yalanlara ve sen ben ayrımına karşı, doğrularda birleşmek ihtiyacı mı?
İmamoğlu’nu televizyonda izlerken bir kusur bulmaya çalışıyorum: ama, o pencereden bile olumsuz bir şey göremiyorum: birleştirici, demokrat, kendisine söylenen en ağır sözlere bile saygılı, kibar: barışı, adaleti, demokrasiyi ve şeffaflığı savunurken “nezaketini” de ortaya koyarak karşısındakilerin çirkinliklerini açığa çıkaran bir duruş.
♦ Yediden yetmişe herkes ile rahat ve “pozitif enerji üreten bir ilişki kurabilen”, doğuştan sahip olduğu yeteneği mi?
Bu öğelerin hepsinin de, İmamoğlu’nun öne çıkıp parlamasında etkili olduğuna inanıyorum. Üstelik insan ilişkilerindeki doğallığı, çok nazik ve insani duruşu, “dürüstlüğü konusunda çok inandırıcı oldu”.
“Ben AKP’ye oy verdim ama senin kazanmana da sevindim” diyenlerin çokluğu da onun “farklılığını” ortaya ç...