- Çağdaş yaşam tarzı özlemine, “aydınlıkçı” kapıların aralanması
- Şeffaflık ve dürüstlüğün katılımcılık ile desteklenmesi, gizli kapaklı işlere neşter vurması, yandaşlığı engellemesi
- Demokrasi, Atatürk sevgisi, laiklik ve inanç özgürlüğü arasında “birliğin ve bütünleşmenin nasıl olduğunu” bizzat kendi yaşam tarzı ile gözler önüne sermesi.
Bütün bunlar özellikle son 10 yıldır kutuplaştırılan, herkesin ötekileştirildiği, demokrasinin adeta askıya alındığı, siyasilerin ağızlarının halkın katlanamayacağı kadar bozulduğu bir ortamda, “İmamoğlu’nun bir kanser ilacı gibi” ortaya çıkmasına yol açtı.
Buna karşılık “statükoyu” koruyup kendi çıkarları için sistemden yararlanan odaklar bu düzenin değişmesine büyük direnç gösteriyorlar.
“Rant odaklı” politika ve uygulamayı değiştirmemek için çıtayı sürekli yükseltiyorlar. Aynen bu köşede, “sürdürülebilir üstünlükler tezimi” açıklarken yazdığım gibi, her önleme başvuruyorlar. “Ya hep, ya hiç” güdüsü ile hareket ediyorlar.