Buna Türkiye’de ulusallık-emperyalizm kavgası da diyebiliriz.
Aynı çatışma katılımcı demokrasitek adam rejimi çatışması olarak da
değerlendirilirse yanlış sayılmaz.
Amerikan emperyalizmi ülkemizde “aşırı sağı da, siyasal İslamı da
soğuk savaştan beri kullanagelmiştir”. Barış gönüllülerinin,
“gomünizmle!” mücadele derneklerinin yerini FETÖ’nün zeminini
oluşturan din tacirleri ve siyasal İslam almıştı. Sivil toplum
örgütlerine kadar çatışmaların zeminini ortaya koymaya çalıştım.
1960’lı yıllardan bugüne bu tartışmaların teorik ve uygulamalı
gelişimini, Prof. Burak
Atamtürk’ün bana yönelttiği sorularda ayrıntılı
bir biçimde anlattım.
Üniversite hocalarından bürokrasiye, siyasal partilerden sivil
toplum örgütlerine kadar çatışmaların zeminini ortaya koymaya
çalıştım. Geçen sonbahar Bodrum, Gündoğan’da, bir zeytin ağacının
altında yapılan bütün bu değerlendirmeleri eski asistanım Prof.
Burak Atamtürk bir kitap haline getirmiş ve yayımlamış.(*)
Katılımcı demokrasi ile “ulusallık” arasındaki ayrılmaz bağların
Türkiye açısından vazgeçilmez beraberliğini ortaya koydum. İki ayrı
cepheden Prof. İdris Küçükömer ve
Sabri Ülgener’in “ilginç ortak zeminlerini”(!) ve
bugünkü iktidara “katkılarını” tartıştım. Siyasal İslam ve ABD
emperyalizmi arasındaki vazgeçilemez “Katolik evliliğini” gözler
önüne serdik.
Türkiye’de, ağır sanayiden tarıma dayalı sanayiye kadar içinin,
özelleştirmeler ve yabancı tekellere satışlarla nasıl
boşaltıldığını: Bugün domates ve patlıcan fiyatlarının nasıl
“yanlışlar komedisinin doğal bir sonucu olduğunu” haykırdım. Ulusal
refah ve demokrasi a...