- AKP ve Erdoğan’dan başlayalım: “Batı”
kültürüne, pozitivizmine ve felsefesine karşı: Osmanlı, Arap ve
Ortadoğu öncelikli, Sünni bir yaklaşımı esas alıyor. Varlığını (ve
iktidarını) bu pencereden görüyor.
Ancak ekonomik ve siyasal nedenlerle ABD ve AB ile köprüleri atma
lüksüne sahip değil. Ayrıca, “kendi stratejik hedeflerine”,
Batı’nın Lozan ve Atatürk zaafları dolayısıyla
muhtaç. “Örtülü ve dolaylı bir stratejik yakınlığı var”.
Başlangıçta uzun yıllar devam eden Gülen cemaati ile işbirliği
bunun açık kanıtıdır. Emperyalizm ve siyasal İslam, dün de bugün de
hep işbirliği içinde olmadılar mı?
AKP (ve Erdoğan) için “Batı karşıtlığı” ile Batı’nın siyasal İslam
destekçiliği en büyük stratejik çelişkiyi de içinde barındırıyor.
Bugün Ankara’nın, “Washington ve Moskova arasındaki turları” bunun
açık göstergesi değil mi? Önce Batı’nın desteği ile iktidara gel,
sonra da onunla Gülen operasyonu sonucu kavga ederek Moskova’ya
yaklaşmak zorunda kal. Bu açmaz, AKP’nin de (ve Erdoğan’ın)
stratejik açmazıdır. Ve sonuçta faturayı 81 milyon insan ödemek
zorunda kalıyor. Hem de siyasi, iktisadi ve kültürel tüm boyutları
ile.
- Ya CHP ve Muharrem İnce: ulusal boyutta sol,
sosyal demokrat ve merkez sağ kesimleri “AKP ve Erdoğan’ın yukarıda
andığım konumuna karşı birleştirme çabası içinde”. HDP’ye de
“beterin beteri var” ya da “ehveni şer” mesajları ile çağrı
yapıyor:
Aynı mesaj ile İYİ Parti ve Saadet Partisi’ni yanına çekmiş
durumda.
AKP’ye (ve Erdoğan’a) karşı oluşturulan bu çok geniş kapsamlı cephe
Cumhuriyet tarihimizde bir ilk. Kurtuluş savaşındaki geniş cepheyi
andırıyor. Abdüllatif Şener,
Temel R...