S. Maughan “üçkâğıtçıyı” şöyle tanımlamış: “Her şeyin fiyatını bilen ama değerinin farkında olmayan kişi”. Biraz “antikapitalist manifesto” gibi görünse de ondan çok ötede derinliklere sahip bir ifade.
Hocam ve yakın dostum rahmetli Sencer Divitçioğlu İktisat Fakültesi’nde öğrenci iken bize doçent olarak fiyat teorisi dersine gelirdi. Bir sosyalist olarak, “iktisatın nasıl fiyatlar sistemi” üzerine oturduğunu anlatırdı. Bu “nesnel göstergelerden” makro faydaya geçmeye çalışırken “değerler” burada devreye girer. Hele “dışsallıkları” devreye soktuğumuzda.
Ancak S. Maugham’da fiyat ve değer ayrıştırması biraz farklı.
Nesnellik ve öznellik yanında ahlak ve insanlık boyutu da var.
-Ormanın değerini bilse de şahsi çıkarı varsa onu yakar, yaktırır.
-Bir tarihi taşı müze yerine kaçakçıya götürür.
-Sınıfta arkadaşlarının gözünün içine baka baka kopya çekerek onlara kazık atar.
-Siyasetçi ise büyük kitleleri soyarak yandaşlarına ve kendine çıkar sağlar.
-İşine gelmiyorsa, demokrasiyi hallaç pamuğu gibi atar ve rafa kaldırır.
Çıkar ve güç
Mesele çıkar ve güç odaklıdır. Makro düzeyde iş Trump’ın, “önce Amerika” noktasına kadar gider. Çatışmalar, silahlar, savaşlar ve ölümler bir “sayı” meselesidir: Soros’un bize, “En iyi ihraç ürününüz askerinizdir” demesi gibi.
Dün Kore Savaşı’nda, bugün Afganistan’da, Suriye’de yaşandığı gibi. Ve şimdi de Soros’un tavsiyesi, Katar’a kadar uzandı. Asker ve para bağı Soros’u haklı çıkarmadı mı?
Bugün neden S. Maugham’ın sözü ile başladım: çünkü Türkiye’de, “demokrasiden özelleştirilmelere kadar” değerler sistemi altüst oldu. İşler S. Maugham-Soros hattına bağlandı.