Siyasetçiler dünyada ve içerde diplomasi (ve siyaset) adı altında en kıvrak yalanların çukurunda, sahnedeki yerlerini alırken Trump dürüst bir biçimde söylüyor:
- Kaşıkçı’yı Salman mı öldürttü gibi işlerle hiç uğraşmadan “kendisinin nasıl davranacağını” dürüstçe(!) söylüyor: Salman faşist mi, katil mi, ben bunlara bakmam. Beni ABD’nin (ve benim) çıkarlarım ilgilendirir: en azılı katil ve faşist olsa bile onunla “iyi” ilişkiler içinde olup yüzlerce milyar dolar kazanacağım, deyiveriyor. Emperyalizmin (ve vahşi kapitalizmin) gereğini yapıyor.
2003’te Trump başkan olsaydı Tony Blair ABD ile birlikte o tarihi yalanını söyleyemezdi: “Bağdat dikta ile yönetiliyor, zehirli gaz kullanıyor, demokrasi için saldırıyoruz” diyemezdi. Yıllar sonra, iş işten geçtikten sonra, “dünyaya yalan söyledim” özrünü yapamazdı. Trump kalkar, “biz BOP için işe, Irak’ı parçalayarak başlıyoruz, çıkarımız onu gerektiriyor” deyiverdi.
Trump, Büyük İskender’in danışmanı Aristo’yu da Makyavel’i de yalancı çıkardı, bütün yapacağı pisliklerini önceden söyleyiverdi. Trump, vahşi kapitalizmin ürettiği farklı bir “ürün”: bütün bunları adeta bir robot edası ile yapıyor, sanki dünya ile dalga geçiyor.
Toplumsal örgütlenmeler yoksa...
Eğer dünya ülkelerinin yüzde 85’inde, katılımcı demokrasiyi oluşturacak toplumsal örgütlenmeler yoksa, insanlar toprak ağasına, din ağasına, sermaye ağasına, parti ağasına, asker ağasına bağlanıyorsa “siyaset” bu bataklığın bir parçası olur.
Siyaset adı altında, “siyasal bir oyun” sergilenir ve kalabalıklar (sürüler) bu oyunu iki ayakları ile alkışlayarak seyrederler: aynen dizi seyreder gibi...
“Uzay dekanı” çıkıp, kadını yok edince çok şaşırırlar. İşte Trump nü...