Türkiye açısından hem tarihsel süreç içinde Avrupa’nın (ve
Batı’nın) iki ayrı boyutu olmuştur. Bu durum bugün için de
geçerlidir. Bugünkü iki farklı boyut üzerinde durmak istiyorum.
Birinci boyutta Avrupa Atatürk Türkiye’si için
bilimin, sanatın, demokratik değerlerin, toplumsal hayatta çağdaş
yaşam ölçütlerinin ulaşılması gereken hedefidir.
Aramızdaki kültürel farklara karşın bunlar nesnel (objektif)
ölçütlerdir. Sanattan kadın-erkek eşitliğine ve laik demokratik
düzene kadar bu nesnel ölçütler geçerliliklerini her toplum için
korurlar.
Bu objektif kriterler Türkiye’deki sağcılar, Atatürkçüler,
solcular, liberaller, sosyal demokratlar açısından hepsini
kavrayacak biçimde geçerlidir. Eğer demokrasiye gerçekten
inanıyorlarsa; eğer şeriat düzenini savunmuyorlarsa: eğer totaliter
komünist değillerse, eğer faşizme karşıysalar: eğer Türkiye’de
emperyalizmin işbirlikçisi değillerse bu nesnel ölçütlere “hayır”
diyemezler.
Avrupa’nın bu ölçütleri bütün dünya toplumları açısından nesnel ve
teknik öğelerdir. Aynen bir otomobil motorunun ya da saatin
çalışması gibi. Çünkü özgürlükler, refah, toplumsal ve bireysel
mutlulukların gerçekleşmesi için bu ölçütler, “olmazsa olmaz”
değerlerdir.
Türkiye Atatürk devrimlerine girişirken bu nedenle Avrupa’dan bilim
ve sanat insanları getirtmiş, gençlerimizi de Avrupa ülkelerine
göndermişti. Üstelik, savaşını Avrupa’ya karşı kazanmış bir insan
olarak bunu Atatürk tercih etmiştir. Avrupa’nın diğer
boyutu
Türkiye açısından Avrupa ile ilişkilerde diğer boyut ise “Avrupa
insanının ve halklarının değil devletlerinin, Türkiye
politikalarındaki olumsuzluklara ve emellere karşı önlem alma
boyutudur.”