Türkiye’nin “yapması gerekenler” bellidir ama:
1) Demokrasi içinde ulusal çıkarların, içerde dengeli bir biçimde
korunması ve bütünlük sağlanması
2) Dış ilişkilerde diğer ülkeler ve bloklar ile “karşılıklı
çıkarlara dayalı, dengeli siyasal, ekonomik, askeri ve kültürel bir
düzen” yürütülmesi Amaçlar bellidir ama bu amacın sağlanması için
ulusal düzeyde “iradenin ve gücün nasıl oluşturulacağı” belli
değildir, karışıktır, hatta karmakarışıktır.
-Demokratik ve parlamenter bir yapı içinde devleti oluşturacak
siyasal partilerin, bürokrasinin, sivil toplum örgütlerinin
ortaklaşa iradesi sağlanamıyor.
-Başkanlık sistemi içinde tek adama dayalı “oligarşik tek partili
bir yapı ile” amaca demokrasi dışı yollarla ulaşmak mı? Bugünkü
fiili durumda, ikincisi hâkim.
Dünyanın son 100 yılına baktığımızda, “ulusal çıkarların esas
olduğu demokratik bir düzene en yakın oluşumun, Avrupa’daki
sistemler olduğunu görüyoruz”.
Avrupalı değerler sisteminin esas alınması “en uygun olarak
görülür”. Ancak Avrupa’nın (ve Batı’nın) Türkiye’ye bakışı ve
bölgesel hesapları işleri biraz bozuyor.
Batı’nın Kürdistan projesi, bölgedeki enerji planları ile
“Türkiye’nin olması gereken hedefleri büyük ölçüde çatışır.”
Ve daha da önemlisi, bizim iç dinamiklerimizdeki farklılıkların
ulusal hedeflerimizle örtüşmeyen yönleri görülür.
-Atatürkçüler, çağdaş değerlere bağlı olan “Batılı kafada”
bulunanlar çok önemli bir yer tutar.
-Batı bizi içine almayacak, Batılı olamayız, bari “Batıcı” olarak,
Batılılaşmayı örtülü bir “himayecilik”...