“Ulusallık ve demokrasi” birbirlerinin ayrılmaz parçasıdır:-
Ulusallık, “halkın refah ve mutluluk düzeyinin yükseltilmesi”
demektir.
-Halkın mutluluk ve refah düzeyinin yükseltilmesi için ise
“katılımcı demokrasi” olmazsa olmazın ta kendisidir.
-1961 Anayasası ile bir yandan “halkın, sınıfların toplumsal
örgütlenmelerinin” önü açıldı: bu yolla çıkar grupları, sendikalar
örgütlenme özgürlüğü sayesinde toplumsal çıkarını ve bireysel
özgürlüğünü koruyabilecekti.
-İnsanların, “iktidardaki bir partinin yandaşı olarak çıkar
sağlamaya yeltenmesi ve köleleştirilmesi engel-leniyordu”.
-Devlet Planlama Teşkilatı kurulmuş ve parlamenter sistem,
kuvvetler ayrılığı dengeleri ile kaynakların sağlanması,
dağıtılması ve kullanılması “toplumsal refah amacına yönelik olarak
sağlanmaya başlanmıştı”.
Parlamentoda kabul edilen beş yıllık ve yıllık planlarla sanayinin,
tarımın, hizmetler sektörünün nasıld estekleneceği, dış dengenin
nasıl sağlanacağı belirleniyordu.
-Bu “ulusal işler” bir kişinin, bir grubun ya da küresel
kapitalizmin tekeline verilmiyordu. Demokrasinin de gereği buydu.
Tarım ve sanayi gelişmeye başlamış, Aliağa’dan Seydişehir’e dev
tesislerin yüzlercesi yapılmıştı. Pancar, tütün, pamuk, fındık, çay
üretimi yapan çiftçinin geleceği güvence altına alınmıştı.
Bu durum “hem ulusalcı hem de demokratik bir uygulama idi”. Doğu
Anadolu’daki et ve balık kombinaları, kamunun kurduğu tarıma dayalı
sanayi ve madencilik tesisleri, halkına iş sağlıyordu.
Demokrasi ve ekonominin iflası birlikte olur
Medyada, internette AKP döneminde özelleştirilen ve yabancılara
satılan yüzlerce tesis...