1990’da Sovyetler Birliği dağılınca eski YeşilKuşak’ın hedeflerinden birinin liste başınaTürkiye oturtuldu.
1960’lı yıllarda Türkiye’de, “Komünizmle Mücadele Dernekleri” ve benzer radikal sağcı kurumlar, Yeşil Kuşak’ın modern araçları olarak Türkiye’de kurduruldular.
Türkiye o günlerde ön karakoldu; habersiz yerleştirilen füzelerden “mücadele derneklerine” kadar her zemine sızmışlardı. Bunlar o dönemin FETÖ’cüleri gibiydiler.
1990’da Sovyetler dağıldıktan sonra yeni Yeşil Kuşak’ın hedefleri değişti. Türkiye ve Arap dünyasındaki “din ve mezhep savaşları” için düğmeye basıldı. Sudan’dan Körfez’e ve Kuzey Afrika’ya kadar din, mezhep ve aşiret savaşları programlı bir biçimde pompalandı. Türkiye’yi asker ve sermaye ile ele geçiremeyenler bu defa dincileri öne çıkardılar.
Graham Fuller’in “Ilımlı İslam” formülü onlar için işbirlikçi İslam, uyumlu İslam demekti. Erbakan tehlikeli bir İslamcı idi. Yalnız Türkiye için değil, en başta ABD için. Bu nedenle 28 Şubat operasyonu ile bertaraf edildi ve ılımlı dedikleri yandaşlarının yolu açıldı. Aynen Fuller’in Yeni Türkiye Cumhuriyeti kitabında olduğu gibi, artık yeni Yeşil Kuşak’ın hedefinde Türkiye vardı.
Aynı hata
Ancak emperyalizm, kullandığı araçlarda yine hata yapmıştı, El Kaide’de, Afganistan’da 50 yıl öncesinde yaptığı gibi. “İslamcılık bir havuzdur.” Havuzda radikaller de ılımlı görünenler de birlikte dolaşırlar. İşbirlikçi El Kaide’den IŞİD’e gelindiği gibi.
Emperyalizm bugün hedef aldığı Türkiye’de, Atatürk Türkiyesi’ni, Lozan’ı yıkmak için İslamcılarıkullanıyor. Bir ucunda koçbaşı FETÖ. Ancak havuz çok kalabalık, başı sonu belli değil. İçeride bugün açık açık, “Biz Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkıyoruz” diye konuşan tarikat mensupları (ve meczupları) var.
Ve emperyalizm bunu da kullanıyor, IŞİD’i Kürdistan konusunda kullandığı gibi. Bu sayede ABD, Irak ve Suriye’de güney komşumuz(!) olmadı mı?