BEN çok küçükken...
Hani var ya, çocukların çok çocuk olduğu yaşlarda, nedense ölüm korkularına kapıldığı o yaşlardayken...
Yan kapımın komşu çocuğu, mahalle arkadaşım, işte öyle çok çocuk bir yaşta öldüğünde ben de ölüm korkusuna kapılmıştım...
***
Sonra yine çok çocuk yaşta bir cümle okumuştum...
Diyordu ki: “Hayat varken ölüm yoktur...”
***
O cümle şöyle tamamlanıyordu:
“Ölüm geldiğinde, zaten hayat yoktur...”
***
Ne tuhaf... Bu tuhaf cümle beni rahatlatmıştı...
Yıllar sonra o cümlenin aslının Epikuros’a ait olduğunu öğrenmiştim.
Şöyleymiş:
“Ölüm varken ben yokum, ben varken ölüm yok...
O halde üzülecek ne var...”
O gün bugündür ölüm, beni hep hayata davet eder...
Öyle yaşar giderim işte...
***
Dün, 70 yaşıma Tansu’yla birlikte Floransa’da, Caravaggio tablolarına bakarak girmeyi düşünmüştüm.
***
Kadere bak ki, Tansu zatürre, hastanede...
Bense faranjit gibi, daha çocukluğumda bademciklerimi alıp götürmüş vasat mı vasat bir hastalıktan evde yatakta...
***
Neticede 70 yıl önce, bir 8 Nisan sabahı dünyaya geldiğim saate, Netflix’ten “Affair” dizisinin altıncı bölümündeki şu soru ile girdim:
“Kendinizden bile sakladığınız sırlar var mı?”