PAZAR günü hava çok güzeldi. “Uzun zamandır ilk defa kendimi iyi
hissettim” diye yazdım ya...
Bir de Nâzım’ın o harika şiirini ekledim ya...
Baktım... Orada burada “Vay sen subliminal hayır propagandası yapıyorsun” yorumu...
Aman Allahım ne ince bir subliminal ruh hassasiyeti böyle...
Vazgeçiyorum, “İçim sıkılıyor, her şey kâbus gibi üstüme çöktü” diye yazıyorum...
Aynı çevre, aynı koro başlıyor yine bağırmaya...
“Vayyy subliminal hayır propagandası yapıyorsun...”
Yahu yandaş arkadaş... Moralin bu kadar mı bozuk...
Yani bu ülkede hem karamsarlık, hem iyimserlik hayır oylarına mı çalışıyor?
Çık artık şu kapkara ruh halinden...
Hem evet çıksa da hayır çıksa da ne olur ki...
Neticede hepimiz bu ülkede yan yana yaşamaya devam etmeyecek miyiz...
Ayrıca hiç merak etme... Hayır çıksa da sana bir şey olmaz...
FARK ETTİM Kİ KÜRTÇE KONUŞANI ANLIYORUM
YANILMIYORSAM, Hürriyet gazetesinin tarihinde “Kürt” kelimesini
kullanan ilk yazar benim. En azından üstüne basa basa kullanan
diyelim...
O günlerde gazetenin Ankara temsilcisiydim ve İsviçre’de yaşayan Erol Simavi’yi arayarak “Yarınki yazımda Kürt kelimesini kullanacağım. Sizce mahzuru var mı” diye sordum.
“Şekerim Türkiye’de Kürtler var mı” diye sordu. “Evet var” dedim. Bana şu cevabı verdi:
“Öyleyse kullan...”
Logosunda “Türkiye Türklerindir” yazan bir gazetede Kürtlerden söz edilmesi ertesi gün basın dünyasına bir bomba gibi düştü.