BUGÜNÜN darbecisi o gün ona iftira atmıştı...
Kumpasla, sahte iddianamelerle onu “Darbeci” diye suçlamıştı...
***
İddiasını bile yediremedi şerefine...
Ne kendi şerefine, ne de evladı olduğu Türk ordusunun şerefine...
***
Bu devletin, bu milletin ona emanet ettiği silahı kendine çevirdi.
Sıktı ve gitti...
***
Gururlu bir samuray gibi, başı dimdik yürüdü Hakk’a...
***
Bir de o gün ona darbeci iftirası atan adama bak...
Bugün kendisi gerçek darbeci...
Milletin, bu devletin ona emanet ettiği silahı vicdansızca milletine çevirdi.
***
Görüyor musunuz şimdi o süklüm püklüm halini...
Ali Yarbayıma iftira atarken aslandı...
Şimdi pofuduk bir tavşan bile değil...
***
Be darbeci adam sende hiç mi şeref yok ki...
Dün ona buna iftira atan sersem kafanı, bugün gövdenin üzerinde dik tutarak yürümeyi bile beceremiyorsun...
***
Güya çelikten Prusya disiplini almıştın...
Meğer tavuk tüyü kadar bile sıkletin yokmuş.
‘FIRILDAK KUBİ’NİN DÖNDÜĞÜ SON YER
SEN, 1990’lı yıllarda gazetelere dokuz sütun manşet ol...
“Fırıldak Kubi” namın alsın yürüsün...
Siyasete ANAP’la başla, sonra DYP’ye geç, oradan DSP’ye, sonra yine DYP, sonra tekrar DSP, sonra DYP, sonra MHP, sonra da DTP...
Bizim başımızı döndür, kendi başın hiç dönmesin...
Sonra bir an gelsin... Borçlar arasında boğuşurken, öyle bir an ki...
Daya tabancayı kafana, sık ve bırak bu dönme dolap dünyayı...
Türk siyasetine “Fırıldak Kubi” adıyla geçen eski milletvekili Kubilay Uygun bir otel odasında hayatına kıydı.
Geriye bıraktığı mektupta şunu yazdı:
“Kafama sıktığım bu tabancayı satın ve otelin parasını ödeyin...”
Allah rahmet eylesin...
Ne kadar dönersek dönelim, sonunda hepimizin döneceği yer orası...
YIL 1999... NAZLI ILICAK’IN EVİNDE UMUTLU BİR YEMEK
TELEFONUM çaldığında 1999 sonbaharı yeni başlamıştı.
Arayan Nazlı Ilıcak’tı...
Beni evinde bir akşam yemeğine davet ediyordu.
Üç misafiri daha olacaktı.
Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Ömer Çelik...
***
Erdoğan hapisten çıkalı 2 ay olmuştu. Gül’le birlikte yeni bir siyasete hazırlanıyordu.
***
Onlar siyasetçi, ben gazeteci gömleğimi çıkarmış, çok güzel bir sohbet yapmıştık...
Sanki herkes herkes hakkındaki önyargılarını silmiş, “öteki” diye bir şey kalmamıştı.
Sanki Türkiye 100 yıllık kavgasını bitirmeye hazırlanıyordu.