CUMHURBAŞKANI ile Başbakan arasında kavga çıksın, maraza çıksın, bölünsünler gayretinde değilim... Çünkü bundan medet umacak kadar aptal değilim... “Bundan biz de çöpleniriz” diyecek kadar pespayeleşmedim. Ülke bir baştan ötekine yanıp tutuşurken, ülkemin yönetiminde bir çatlak çıksın, bölünsün demeyecek kadar vatanseverim. Kimseye de böyle bir şeyden medet ummasını tavsiye etmem. Ama “söylediğinin arkasında duramama” meselesi var ya... İşte o beni kahrediyor... Bugün Ankara’da, başkalarının duyamayacağı alçak bir sesle hangi AKP’liye sorsanız, benzer durumu gözlersiniz. Can Dündar ve Erdem Gül hakkındaki iddianame hiçbirinin içine sinmemiştir. Hele hele içeride yatmaları hiç sinmemiştir. Çünkü o iddianame de Refah Partisi’ni ve AKP’yi kapatma iddianamesi kadar şahsi duygularla yazılmış bir belgedir. Yine hepsi bilmektedir ki, ülkemizde hâlâ yürürlükte olan bir anayasa vardır ve o Anayasa’da yazılı hak ve özgürlükleri yorumlama yetkisi de Anayasa Mahkemesi’nindir. Üstelik hepsi de bilmektedir ki, Milli Görüş mektebinden çıkmış bir hukukçuyu oraya başkan seçen kendi partisinin Cumhurbaşkanı’dır... O da Anayasa’nın ve vicdanının gösterdiği yönde kullanmıştır oyunu... Öyleyse nedir hükümet kanadındaki bu zikzaklar, bu bir adım ileri, iki adım geri vaziyetleri... Unutmayın... Adalet ve vicdanın tarafında duranlar, bugün kaybetse de yarın mutlaka kazanacaktır.