2001 krizinin derin izler bırakan bir yanı da, Off-Shore bankacılık mağdurları idi. O dönemde Yurtbank, Egebank ve Sümerbank'ın Off-Shore hesaplarına para yatıranların bir kısmı bilerek hesap açmış bir kısmı ise Off-Shore hesabına para yatırdıklarının farkında bile olmamıştı. Bu hesaplar üzerinde devlet güvencesi de olmadığından bankaların iflası ile bir gecede birikimlerini kaybetmiş oldular. 10 yıl sonra ancak Yargıtay iflas eden bankalar ile Off-Shore bankanın aynı kurum olduğuna karar verdi. Mağdurlar iflas eden bankayı satın alan bankaya karşı haklarını paralarını faizleri ile birlikte dava açma hakkı kazandılar.
Off-Shore bankacılık (kıyı bankacılığı) 1960'tan sonra gelişmeye başladı ve fakat küreselleşme ile dengeden çıktı. Uluslararası sermaye, ülke dışında kazanılan paralar Off-Shore hesaplara yatırıldı. Bu konuda Hong Kong, Singapur, Bahreyn, Cayman Adaları önemli finans merkezleri oldu.
Off-Shore bankacılıkta;
* Bankalar, Merkez Bankası'na munzam karşılık yatırmıyor. Paralarını sıfır faiz veya düşük faize bağlamaktan kurtuluyor ve tamamını kullanabiliyorlar.
* Bazı vergilerden kurtuluyorlar. Söz gelimi Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu'na prim ödemiyorlar.
* Vergi ve diğer yükümlülükleri daha düşük olduğu için, yurt içi bankalara göre daha yüksek faiz ödeyebiliyor ve sonuçta daha çok mevduat çekiyorlar.
* Hesaplar yurt dışında olduğundan sermaye hareketlerine uygulanan denetimden kaçıyorlar ve bu parayı aynı zamanda ülke içinde de kullanabiliyorlar.
* Bazı şartlarda, Türkiye açısından, dış ticaret, yurt dışı müteahhitlik hizmetleri gibi hizmetlerde Off-Shore hesaplar kolaylık sağlıyor ve hizmetin daha hızlı görülmesine de yardımcı olabiliyor.