Her dönemde, siyasi iktidarların bakış açısına göre değişmekle birlikte, iktisadi kalkınmada devletin önemli yeri olmuştur. Her şeyden önce, piyasa ekonomisinde devlete, piyasada rekabetin önünü açma işlevi verilmiştir. Bizim Anayasamızda da devlete, piyasada rekabeti aksatacak kartelleşme gibi olgularla mücadele görevi vermiştir.
Merkezi Planlama sistemlerinde özel mülkiyet olmadığı veya sınırlı olduğu için, zaten her kararı devlet vermektedir.
Piyasa ekonomisi içinde ise devletin yeri birçok defa ideolojik etkilerle gereğinden fazla veya düşük olabilmektedir.
''Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır.'' Böyle olunca devlete ideolojik pencereden bakmak yanlıştır.
Söz gelimi, klasik iktisatçılar devleti ''zorunlu kötülük olarak'' görmüştür.
17. asırda İngiliz felsefecisi Thomas Hobbes, devleti İncil'de adı geçen Leviathan canavarına benzetmiştir.
Alman düşünür, sosyolog ve ekonomi politik uzmanı Max Weber de ''devletin meşru şiddet kullanma aracı olduğunu'' söylemiştir.
Maalesef tarihte ve bugün, monarşilerde devlet fiilen krallar ve imparatorların olmuştur. Suudi Arabistan'da, Körfez emirliklerinde devleti kral ve emirlerden ayırmak imkanı yoktur.
Çağımızda küreselleşme sürecinde, devletin zayıflaması ve spekülasyonun hakim olduğu başıboş piyasaya, dünyada ekonomik kriz aralığının sıklaşmasına, kriz maliyetlerini fakir halkın ve çalışanların yüklenmesine neden olmuştur. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde, kalkınmanın hızlanması için devletin doğrudan piyasada olması lazımdır.