İMF ve Dünya Bankası, bir ülkede ortaya çıkan krizi yerinde bastırmak ve diğer ülkelere sıçramasını önlemek için oluşturulmuş fonlardır. Her ikisi de, cari açığın artmaya başlaması, sermaye çıkışı ve rezervlerdeki sert düşüşe dikkat çekerek Türkiye'nin dövize sıkıştığını açıkladılar.
Türkiye döviz kazanmıyor, döviz kaybediyor. Pandemi turizmi vurduğu için döviz kaybı arttı. Dolayısıyla dış borçları çevirme riski de gündeme geldi.
Dış borçlarda Osmanlı İmparatorluğu 1881'de; Türkiye'de 1958'de moratoryum ilân etti. Türkiye 1959 yılında Moratoryum ilan ederek, dış borçları yeniden yapılandırdı. İMF ile anlaşma yaparak, 25 milyon IMF'den, 250 milyon ABD'den, diğer OECD ülkelerinden 75 milyon dolar kredi aldı.
Bu gün dış borç stokunun GSYH'a oranı yüzde 57'dir ve yüksek değildir. Bizim ilk sorunumuz döviz sorunudur.
Türkiye'nin dış borçlarını ödemesi için
Yeni borç bulması gerekir. Bu durumda dış borç artı faizleri kadar yeni dış borç bulmak gerekir. Dış borç bulmakta zorlanmayız fakat yüksek faiz vermek zorunda kalırız. Zira uluslararası piyasalarda ülke tahvilleri risklerine göre iflas sigortası yapılıyor. Türkiye'nin beş yıllık tahvillerinde iflas risk sigorta pirimi (CDS) 573 baz puandır. Bu demektir ki Türkiye, faiz artı 5,73 yüzdelik puan ile ancak dış borç bulabilir. Eğer faiz oranı yüzde 2 ise, Türkiye için borç maliyeti yüzde 7,73 demektir. Zaten yeni dış borçlarımızda ortalama faiz oranı yüzde 7,40'tır. Yüksek faizle borçlanmak borç maliyetini gelecek nesillere aktarmak demektir.