Küresel süreçte, kısa süreli fon arz ve talebinin karşılandığı para piyasaları ile uzun vadeli fon arz ve talebinin karşılaştığı sermaye piyasaları da önemli derecede gelişti. Türkiye'de de küresel sürece paralel olarak, 1980 sonrası 24 Ocak kararları ile ekonominin dışa açılmasıyla ve yine daha sonra 2001 dalgalı kur politikası ile de daha fazla hareketlendi.
Medyada bile artık reel göstergeler çok az yer alıyor. Borsa ve kur hareketleri daha fazla yer alıyor.
1980 öncesi, yatırım sözünden fiziki yatırımlar kast edilirdi. Finansal yatırımlara da Plasman denilirdi.
Türkiye İstatistik Kurumu her ay, bir önceki ay ve yıl için, finansal yatırım araçlarının reel getiri oranlarını açıklıyor. Ocak 2017 için açıkladığı tabloda, Ocaktan-Ocağa son bir yılda finansal yatırım araçları içinde en az reel getiriyi faiz sağladı. Mevduatın yıllık reel getirisi yüzde 0.51 oranında oldu. Ayrıca faiz gelirinden kesilen yüzde 10 ile yüzde 15 oranında vergi kesintisini de düşersek, faizin reel getirisi daha da küçük kalıyor. İç borçlanma senetleri de yine son bir yılda yüzde 0.68 oranında çok düşük bir reel getiri sağladı.
Son aylarda MB doğrudan faiz artırımına gitmek yerine bankaları daha yüksek olan geç likidite penceresi faizine zorladı. MB ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti yüzde 10.37 oldu. Bu faiz kısmen kurların daha fazla artmasını önlemede yardımcı oldu. Ancak bu uygulamanın geçici olacağı da bizzat banka tarafından açıklanmıştı.
Türkiye'de faizler değil, reel faizleri konuşmak ve faizin yüksek olup, olmadığına reel faize göre karar vermek gerekir. TÜFE'nin yüzde 10 ve üstü olacağı anlaşılmıştır. Bunun üstüne, riskleri de kaldıracak en az 4-5 yüzdelik puan faiz koymak gerekir.
İkincisi, bankalar mevduat alırken yıllık faiz veriyorlar... Kredi verirken aylık faiz alıyorlar. Aylık faiz belirsizlik ve kırılganlığın onayı anlamına gelir. Bunun için kredilerde de yıllık faiz uygulamasına gitmek gerekir.