İki sene öncesine kadar, ekonomi daha çok dış küresel sorunların baskısı altında idi. Bugün ABD ve Avrupa Birliği'nde 2009 krizinin etkileri azaldı ve normalleşme başladı. Ancak biz ve bizim gibi birkaç ülkede ekonomik sorunlar arttı. Söz gelimi Venezuela ve Arjantin'de yüksek enflasyon var. İspanya'da işsizlik oranı hâlâ çok yüksek.
Bizde ise bütün sorunlar birlikte var... Birleşmiş Milletler bir araştırmasında, ekonomide dünyanın en kırılgan ülkesi olduğumuzu açıkladı.
Sermaye hareketlerinde, dış ticarette dünya konjonktüründen ayrıldık. Turizmde ve dış ticarette, Rusya sorunundan sonra, Almanya ve Hollanda sorunu başladı. Referandumdan sonra Avrupa Birliği üyelik görüşmeleri kesilirse, ekonomide Avrupa çıpası tamamıyla biter. Afrika'nın birkaç fakir ülkesini Avrupa yerine ikame etmek imkansız bir yaklaşımdır. Daha ağır olanı, Avrupa ile görüşmeler devam etse bile, Almanya ve Hollanda ile ilişkilerimiz eskisi gibi olmayacaktır.
Yüzde üç ve altında büyüme oranları, Türkiye'nin kalkınması ve dış borç ödemesi için çok düşük bir büyümedir. Bu alandaki sorunlar giderek artıyor.
Dış borcu ödemek için gelir artışı yetmez... Ayrıca dövize ihtiyaç var. Türkiye döviz yaratan bir ülke değil. Tersine döviz kaynaklarımızdan biri olan turizme kendi elimizle darbe vurduk. İç siyasete ve ideolojiye kurban ettik.
İç siyasi sorunlar, özellikle başkanlık tartışmaları ve referandum, ciddi yabancı yatırım sermayesini de ürküttü. TÜİK'in derlediği endekslere göre, Türkiye 2016 yılında dünyada yabancı sermaye yatırımlarının güven duyduğu 25 ülke arasında yer almıyor. Oysa ki 2005 yılında bu 25 ülke içinde vardık ve 13. sırada idik.
Yetmedi, dış borçları çevirmekte zorlandığımız için, Hükümet teminat gösterebilmek için bütün devlet mallarını koyarak, Varlık Fonu oluşturdu. Böyle bir fon oluşturmak ihtiyacı, aynı zamanda zımnen Türkiye'nin dış borçlarında rahat olmadığını gösteriyor.