Dün bu köşede, İstikrar için önce resesyonu kabul etmemiz ve İstikrar programı yapmadan önce de İMF ile anlaşmamız gerektiğini söylemiştim. İMF'ye gitmek bir anlamda zorunluluğun onayıdır. İMF kaynaklı istikrar programları genellikle kemer sıkma ve kriz maliyetini topluma yayma şeklinde oluyor. Bunun için de İMF içerde her zaman tepki görüyor. Ancak eğer İMF'ye gitmezsek, daha büyük sorun yaşayabiliriz.
Öte yandan; Çözüm sürecinde piyasaları iyi yönetmek ve piyasa ile kavga etmemek gerekir. Soğan depolarını basmak gibi polisiye önlemler, narh koyma gibi fiyat kontrolleri, karaborsa yaratır. Devlet, eskiden et-balık kurumu örneğinde olduğu gibi gıda sektöründe, oligopol yapıların olduğu alanlarda geçici veya kalıcı olarak piyasaya girmelidir. Geçici süre için devletin kendisi ithalat yaparak, sübvansiyonlu fiyatlarla mal satmalıdır.
Türkiye'nin geleceği açısından son yıllarda özellikle ideolojik bir anlayış içinde değişen kurumlardan, devlet, eğitim, hukuk ve din önemli etkiye sahiptir. Ekonomik istikrar programına altyapı oluşturmak için bu kurumlarda çağdaş dünya gerçeğine uyan bir reform yapmalıyız.
İstikrar programına gelince;
1. Ciddi bir ekonomik ve sosyal planlama yapmadan, belirsizliği ve kırılganlığı çözemeyiz. Özellikle Yatırımlar için belirsizliği ortadan kaldırmak gerekir. 2009 krizinde yine bu köşede aynı görüşü paylaşmıştım. Aynen alıyorum;
"Eğer yine borca ve finans sektörünün spekülatif kârlarına dayalı büyüme sağlanırsa, bu defa da işsizlik sorunu çözülmez. Başka bir ifade ile ekonominin canlanması ekonomik istikrarın sağlanması demek değildir. Kalıcı bir istikrar ve kalıcı bir büyüme sağlamak için yapısal sorunların çözülmesi ve yapısal dengelerin kurulması gerekir"