Laiklik ve demokrasi, Cumhuriyetin temel değerleridir. Her ikisi için de toplum olarak yüksek bedeller ödedik. Bu değerler Türkiye'nin dünyadaki gücünü artırmıştır. Bu değerler Türkiye'nin Batılı ülkeler içinde yer almasını sağlamıştır. Ekonomik sorunlar geçicidir, çözülür. Ancak demokrasi ve laiklikten vereceğimiz her taviz bizi kaos içindeki Orta Doğu ülkeleri içine sokar. AB çıpasını ve hatta NATO ittifakını kaybedebiliriz.
Osmanlı egemenliğini kabul etmiş toplumlar için inanç ve ibadet özgürlüğü tanınmıştı. Ancak Osmanlı'da İslam dini aynı zamanda devlet idi. Devlet yönetiminde ve bazı hukuk uygulamalarında şeriat kuralları geçerliydi.
Bazılarının Anayasalarında laiklik kuralı olmadığı halde gelişmiş ülkelerde devlet yönetiminde laiklik esastır. Bizim gibi, totaliter rejimlerden çıkarak demokrasiye geçiş süreci yaşayan gelişmekte olan ülkelerde ise laiklik anlayışı Anayasalarda yer almış ve bu yolla laiklik korunmak istenmiştir.
Bizde 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, olağanüstü bir döneme ait ve olağanüstü yetkilere sahip olan I. TBMM'nin kararı ile yürürlüğe girmiştir. Monarşiden Cumhuriyete geçiş dönemi Anayasası olduğu için, 1921 Anayasasının 2 maddesi "Türkiye Devletinin dini, Din-i İslam'dır. Resmî lisanı Türkçedir" şeklinde düzenlenmiştir. Ayrıca 1 Kasım 1922'den, saltanatın kaldırılmasına kadar da 1876 Anayasasının, 1921 Anayasası ile çelişmeyen hükümlerinin uygulanması kabul edilmiştir. Bu dönem için çift anayasalı dönem denilmiştir.